Genellikle akşam saatlerinde, hem de işten eve döndüğümüz saatlerde hangi televizyon kanalını açsanız hemen hepsinde “Evlendirme Evlilik Programları” Bazen ister istemez seyretmek zorunda kaldığımız o meşhur (!) programlar.

Evlilik programlarının modası, arz-talep ilişkisine paralel olarak, hala geçmedi. Hala, ekranları saatlerce rehin alan bu programlar, “eğlence” ile “evlenme” kavramlarını birbirine karıştırmaya devam ediyor. Evlenmek niyetiyle meşhur olmak hevesini harmanlayanlar da hala bu programlara akın akın başvuruyor. Evlilik programlarının başından beri değişmeyen unsurlarından birkaçı bunlar. Ve tabi ki en önemlisi, kendini o stüdyoların “talip” koltuğuna atanların, mütemadiyen ve göz göre göre rencide olmaları.

Değişen en önemli şey ise evlilik programları aracılığıyla ekrana çıkma hevesini alan ve hatta bu hevesten haftalarca, aylarca vazgeçmeyenlerin yaş ortalamaları. Daha doğrusu, evlilik programlarına ilk dönemlerde başvurarak ikinci baharlarını bulmaya koyulan teyze ve amcaların, hatta nine ve dedelerin yanına artık gençler de oturuyor. Gencecik yüzler. Mesela bunlardan biri henüz 18 yaşından epey küçük bir kız. Daha da kötüsü, bu küçük kıza kendisinden 30 yaş büyük bir adamın talip olmasıydı! Bu gelişmenin ardından kopan vaveylaya ise inanacak halim kalmamıştı: “Babası yaşında adamsın, neden talip oluyorsun bu küçük kıza!”

Bu itirazlara aklı başında birinin inanmaması gerekiyor kanaatimce. Zira o küçük kızı, “koca arama” koltuğuna oturtan da sizdiniz! Başvurusunu ciddiyetle(!) değerlendiren ve uygun(!) bulan da… Ekran başında oturanlara “ders” vermek sizin haddiniz değildi. Ama oldu. Mikrofonu kapan, “o adam”a haddini bildirdi.

Evlilik programlarında yaşanan garabeti tek tek saymaya ne sayfalar ne zaman yeter. O yüzden izleyiciler şahit oldukları bir hikayeyi ballandıra ballandıra anlatarak, efsaneleri bu şekilde çoğaltıyorlar. Belki de bu programların pıtrak gibi çoğalmasında, her geçen gün haddini daha da aşmasında, işte bu dilden dile dolaşan hikayeler etkili oluyor. Yani izleyicinin katkısı!

Herkes hemfikir olacaktır ki, izlenme oranlarına paralel olarak bu programlar yayın hayatını sürdürebiliyor. Yani hem başından sonuna kadar şikayet ettiğimiz, hem de oturup izlediğimiz prodüksiyonlardan biri, evlilik programları. Bu durumda (yani izliyorsak eğer), şikayet etmeye pek hakkımız yok. Ve itiraf etmeliyiz ki oturup izliyoruz. İzliyor ve “evlilik” kavramına dair bildiğimiz inandığımız birçok şeye, irili ufaklı darbeler alıyoruz. Evlilik kurumuna olan saygı, yerini çıkar ilişkisine bırakıyor önce. İki eş adayının birbirine yakışıp yakışmadığına dair kanaatler bile aslında bu ilişkiye dayanıyor:  Yakışıyorlarsa yani daha popüler anlamda, birbirlerini taşıyabileceklerse evlenmelerini destekleyen alkışlar alınıyor önce. Ve gerisi çorap söküğü gibi geliyor. Hoşça kalın.

EVLENMEK Mİ EĞLENMEK Mİ ?

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Giriş Yap

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!