Gücü kendinden doğan ülke Türkiye..

Ülkelerin büyüklüğü artık bulundukları coğrafyada geniş topraklara sahip olmakla, bu geniş topraklar üzerinde kilometrekarede şu kadar insan varlığını barındırmasıyla değil; coğrafik bölgenin stratejik önemi ve demografik insan popülasyonu kadar o ülke yönetimlerinin hamasete dayalı sözleriyle değil yaptıklarıyla, görülen somut başarılarıyla, cesur yöneticileriyle, yaratıcı ve canlı halklarıyla, genç nüfusuyla önemli bir konum elde eder ve etkin bir rol üstlenirler. Kendi içinde birlik ve bütünlüğünü, insanlarının mutluluğunu, toplumunun geleceğe dönük umut ve beklentilerini karşılamaktan uzak düşmüş ülkelerin, zaman zaman saman alevi parlayan etki ve başarıları görülse de, sürdürülebilir bir istikrardan yoksun bu tür geçici parıltılar, sonunda hüsranla noktalanan dramları hatta trajedileri de beraberlerinde getirirler. Kendi bölgemizden örneklemem gerekirse Irak’ın 11 Eylül önceki durumunu, Gürcistan’ın 2008 yazında ‘Gri Tilki’ lakaplı Şevardnadze’den sonra iş başına gelen Şaakaşvili hem Osetya hem de Abhazyayı kaybedişi ve son olarakta şu anda Yunanistanın içine düştüğü durumu farklı boyutları içinde kritik etmek, bize yeterince fikir verecektir.

 

Farklı bir boyuttan şöyle bir değerlendirme daha yapılabilir; Filistine insani yardım için organize edilen Özgürlük Filosunun ana kumanda merkezi konumundaki Mavi Marmara gemisine düzenlenen saldırı sonrası 9 vatandaşımızın şehid edilmesi ile başlayan ve ilk 24 saatte zirve yapan Türkiye İsrail krizinin ilk yankılarını takip eden günlerde Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esat geçen günlerde Türkiye’ye gelir gelmez ilk olarak Türkiye ile dayanışmacı bir tavırla katliam kurbanlarına başsağlığı dilemesini, İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejat’ın, Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in ve bunların hepsinden önce Washington’a gitmekte iken öncelikle Ankara’ya uğrayan Filistin lideri Mahmut Abbas da aynı tavrı sergilemesinin Türkiyenin iç kamuoyu kadar uluslar arası stratejik bir boyutunun da olduğunu açık açık ortaya koymasını doğru değerlendirmek doğru okumak lazım.

 

Bu durum, siyaset, bölgesel ve uluslararası stratejiler bakımından Türkiye’nin rolünün yükselişinin ve uluslararası düzeyde tanınması ve kabullenilmiş olduğunun göstergesi.

  

Bulunduğumuz bölgede İran ve Mısır’la aramızdaki ilan edilmemiş düşük yoğunluklu çekişmede/rekabette bayrağı elinde tutan ülkemiz oldu. Türkiye ve İran’ın bu atbaşı giden çekişmede ironik olan durum, her iki gücün de Filistin’e desteğine karşın, Mısır’ın yıllarca takındığı pasif tavırla İsrail’in devleşmesine, meşruiyet sorgulanmasının geri plana itilmesine ve nüfuz dairelerini tüm Ortadoğu’yu kapsayacak düzeyde genişletmesine imkan ve zemin hazırlamasının gün yüzüne çıkması belki de bölgenin en büyük kazancı oldu.

 

İslami ve uluslararası yönetimlerinin, bölgesel ve uluslararası stratejileri koordine etmek üzere 31 Mayıs’ı takip eden günlerde ve halen akın akın Türkiye’ye geldikleri bu dönemde, İsrail’in yakın dostu ve mutlak destekçisi olmakla övünen ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden’in Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ile bir araya gelmek üzere Şarm el Şeyh kentine gitmesi tesadüfle izah etmek mümkün değil. Burada Washington, Telaviv, Kahire arasındaki eşgüdüm açıkça  görüldü. Diğer Arap ülkelerinin yönetimleri deyim yerindeyse oyunda oynaşta, sırça köşklerine köşkler eklemenin, halklarıyla kendileri arasına zırhlı duvarlar örmenin projeleriyle meşgul.

 

Sözün kısası, şu anda Türkiye ve İran’a yönetimlerine yönelik sert medya kampanyaları yürütenlerin dayandıkları sermaye ve lobilerin kime yaslanıp kime yaranmaya çalıştığı su yüzüne çıktı. Bu kampanyalar, belki geçici bir süreliğine Türk ve İran kamuoylarını etkilese de, çok kısa zamanda deşifre oldular. Aynı zamanda bu kampanyalar, arkasında duranların ayıplarını gizlemek konusunda da başarılı olamadı.

 

Büyük ülkenin ölçüsü ve gücü, uluslararası etkisiyle ölçülecekse, Türkiye’nin Ortadoğu meselelerine yönelik yaşadığı hızlı değişim, Başbakan Erdoğan’ın Gazze ablukasının son bulması için İsrail’in dokunulamaz(!) duruşu karşısında kullandığı “One Minute” dilini hiçbir Ortadoğulu lideri kullanamadı. 31 Mayıs’tan sonra takındığı cesur tavır olmasaydı ne Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, Gazze’yi ziyaret etme kararı alabilir ne de Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek Refah Geçidi’ni açma kararı alabilirdi. Hele hele Avrupa Birliği ülkeleri, ablukanın kaldırılması için bir formül bulma yönünde harekete geçmezlerdi. Türkiye artık eski pısırık Türkiye değil.

Gücü kendinden doğan ülke Türkiye..

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Giriş Yap

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

deneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - en iyi casino siteleri - en iyi casino siteleri - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - elektronik sigaradeneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - en iyi casino siteleri - en iyi casino siteleri - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - elektronik sigara