Kuranın ifadesiyle “Allah’ın rahmeti
sâyesinde ey Muhammed sen insanlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı
kalpli olsaydın, şüphesiz insanlar etrafından dağılır giderlerdi. Onları
bağışla, onlar için mağfiret dile, iş konusunda onlarla istişâre et. Bir kere
karar verdin mi Allah’a tevekkül et! Allah kendisine dayanıp güvenenleri
sever.”(A
li İmran 159) buyurulmaktadır.

İnsânî ilişkilerin temeline
şefkat ve merhameti yazan Rabbimiz, insanlık öğretmenine de bunu talim
ettirmiştir. İnsandan insana ve hatta canlılar arasında da ilişkinin temel
esası şefkat ve merhamettir. Katı kalplilik, asık suratlılık ve çatık kaşlılık
ise rahmetin olmadığının işaretidir.

Rahmet öğretmeninin
dünyasında, korunmaya muhtaç tüm varlıklar korunmalıdır. Bir örümcek, karınca,
yılan, bir serçe kuşu, uhud dağı veya sidre ağacı hiç biri fark etmiyordu.
Doğal denge ve yaşam için elzem olan her şey korunmalıydı. Doğal denge bunu
gerektiriyordu.İhtiyaç olmayan sırf zevk için bir kuş bile öldürülecek olsa
hesabı mutlaka sorulmalı, dere kenarında bile olunsa su israf edilmemeliydi.
Rahmet olmak bunu gerekli kılıyordu.

Bu gün Müslümanların temel
sorunu, rahmet olamamak mı dersiniz? Yoksa rahmet altında ıslanamamak mı
dersiniz? Neyi derseniz deyin. Sonuç rahmet ikliminden uzakta yaşamakta
olduğunuzu olaylar ve olgular ispat ediyor. Müslüman diyarlarından yükselen
feryatlar ve gözyaşları yanan evler ve ağlayan analar, hepsi rahmetsizliklerin
ürünüdür.

İşte Ramazanın evveli, rahmet
olduğu yaşayanlarca malumdur. Rahmetten şerefyap olanlar mağfiret iklimine doğru
yol alıyorlar. Sonu ateşten ve azaptan azat olmak olan kutsal yolculuk sadece
ahret ateşinden değil dünya ateşlerinden de koruyucu etkileri var. Lakin
ramazanlaşmada sıkıntılarımız var. Orucumuzda ve haccımızda, kıldığımız
namazlarımızda sıkıntılarımız var. Verdiğimiz sözlerde bir inhiraf var.

Rahmet havuzunda kalbini,
gönlünü, yüzünü, gözünü, evini, barkını ve bütün azalarını yıkayanlar,
ağılıklarından da kurtulanlardır. Şimdi Müslümanlar evlerine ve sofralarına
misafir edinemediklerini bari dualarına ve gönüllerine misafir edebilseler
rahmet gelecektir. Güneş doğacak ve zafer inananların olacaktır.

İnsan bir kere rahmet ehli
olmaya dursun, o artık her şey için rahmet olur. Evine rahmet olur, eşine
rahmet olur, çoluk çocuğuna rahmet olur. İnsana rahmet olur, hayvana rahmet
olur. Eğer şefkate muhtaç bakımsız, ıstırabından gözyaşı akıtan bir deve bile
olsa o rahmetten nasibini alır. Deveye rahmet olmakla kalmaz sahibine rahmet
olur. Tıpkı Kâinatın Sultanı, Âlemlere Rahmet Olan Kutlu Nebinin dediği gibi:
“Şu
hayvanı sana veren Allah’tan korkmuyor musun? Bu hayvan senin onu dövüp işkence
ettiğinden şikâyet etti
.”( EbûDâvûd,
Edeb, 158-159/5239.
)

        
               
Efendimiz
’in şefkat ve merhameti bütün varlıklar için olduğu gibi insanlık âlemi için de
cihanşümul bir vasfa sahipti. O, bir gün buyurdu ki: “Nefsim kudret elinde bulunan
Allah’a yemin ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz müddetçe cennete
giremezsiniz.”

Sahabeler dediler
ki: “YâRasûlallâh! Hepimiz merhametliyiz.” AllâhRasûlü şöyle buyurdu: “Benim
kastettiğim merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan
merhametiniz değil, bilakis bütün yaratılanlara şâmil olan merhamettir.”
(Hâkim,
IV, 185/7310)

Sadece kendi nefsî istek ve
taleplerinin farkında olup onları putlaştıran kişi ve kimseler bu âlemi îmâra
değil, belki vîran etmeye âmâde insanlardır. Oysa insanoğlu bu âleme önce kendi
gönlünü îmâr etmeye, ardından gönüller îmârına gelmiştir. Gönlünde şefkat ve
merhamet bulunmayan kimsenin başka gönülleri îmâr etmesi mümkün değildir.

Rahmet elçisinin
hayatında ve asr-ı saadette rahmet sağanak,sağanak inerdi Medine’ye. İşte bir
sahne: Keseceği hayvanın gözü önünde bıçağını bileyen sahabeye: “Sen
bu hayvanı kaç defa öldüreceksin?”
diye çıkışan bir rahmet elçisi.
Mekke’nin fethi için Medine’den kalkan on bin kişilik ordusuyla Mekke yakınına
gelen Allah Rasûlü’nün yeni yavrulamış bir köpeği askerler tarafından ezilmesin
diye, başına nöbetçi dikerek koruma altına almış olması rahmet tecellileridir.

Günümüz ehli dünyasının kahir
ekseriyeti
sadece
kendi nefsi istek ve taleplerinin peşinde koşarken, rahmete talip olan kişiler,
yaşadıkları asrı ve çağdaşlarını da imar ve ihya etmeyi hedeflemelidirler.
Maddi âlemin kulu ve kölesi olmuş, kapitalist, menfaatperest, açgözlü insanlar
ise, bırakın âlemi îmârı, belki vîran etmeyi vazife sayan insanlardır. Oysa
insanoğlu bu âlemde önce kendi iç âlemini îmâr edecek, ardından ise yaşadığı
dünyayı İslam mimarisiyle imar edecekti. Heyhat ki bundan fersah fersah
uzaklara savrulduk.

                Âlemlerin
Rabbinin kapısına yıkanıp arınmış bir şekilde güzel kokularıyla giden bir kul
elbette mağfiretle karşılanacaktır. İşte bu bizim için bir fırsat ve bir
ikramdır. Buyurun ramazan sofrasına…

                                                                                                                             Basri
BEKTAŞ                                                                                Tosya
Müftüsü

RAHMETLİ OLMAK

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!