Yevmü’l-Aşura…
Düştü Hüseyin atından Sahray-ı Kerbela’ya,
Cibrîl, var haber ver Sultan-ı Enbiya’ya…
Bugün 10 Muharrem 1436…Bugün, Muharrem’i anlamlı kılan hususlardan biri, belki de en önemlisi. Bugün Hz. Adem’in duasının kabul edilmesi, Hz. Nuh’un tufandan, Hz. Musa’nın firavundan kurtulması, Hz. Eyyub’un hastalıklarından şifaya kavuşması gibi insanlık ve İslam tarihi için pek çok önemli olayın gerçekleştiğine inanılan Aşure Günü. Aynı zamanda bugün, günümüzden 1375 yıl önce, İslam tarihine kara bir leke gibi düşen Kerbela Faciası’nın yaşandığı gün, Kerbela Günü…
Muaviye’nin ölümünden sonra Yezid’in halife olmasıyla birlikte Kûfe’deki yönetim muhalifleri, derhal harekete geçerek Mekke’de bulunan Hz. Hüseyin’i şehirlerine davet etmeyi kararlaştırdılar. Muaviye iktidarı süresince Iraklılar yönetimin keyfî tavrına göre muamelelere maruz kalmışlardı. Bu şartlar altında yaşamak eski başkentin gururlu sakinlerini son derece rahatsız ediyor, onların yönetime karşı kinlerini daha da artırıyordu. Onlar bu rahatsızlıklarını göstermek amacıyla fırsatını bulduklarında yönetime karşı isyan ettiler. Emevîler aleyhine harekete geçmek istediklerinde ilk önce Hz. Ali’nin çocuklarını ve torunlarını hatırladılar. Zira gerek geçmiş günlere duyulan özlem gerekse Hz. Ali’ye beslenen muhabbet sebebiyle Iraklıların neredeyse tamamı bu faaliyetlere gönülden destek oluyorlardı. Ancak bu destek bir türlü gönül desteğinden kılıç desteğine dönüşmüyordu. Bunun neticesinde Ehl-i Beyt adına başlangıçta coşkun bir heyecan yaratan ancak kısa sürede saman alevi gibi parlayıp sönen kıyâmlar, Emevîlerin gücü karşısında hep etkisiz kaldı.
Bu faaliyetlerin pek çoğu hareketin lideri konumundaki Hz. Ali evladı için trajedi ile sonlanmıştır. İslam tarihinde bu olaylar ve trajediler zincirinin ilk halkası, Hz. Hüseyin’in teşebbüsüne karşı sergilenen kanlı Kerbelâ hadisesidir.
Peygamberimiz (salat ve selam üzerine olsun)’in “dünyanın iki çiçeği” ve “cennet gençlerinin efendileri” diyerek övdüğü, Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın ciğerparelerinden biri olan Hz. Hüseyin’in, siyasi ihtiraslar ve dünyevi menfaatler uğruna şehid edilmesi Allah Resulu’nu ve Ehl-i Beyt’i seven bütün mü’minleri derinden yaralamış ve gönüllerde silinmez izler bırakmıştır.
İslam tarihçileri Kerbelâ hadisesini teferruatıyla aktardıktan sonra, bu olaya doğrudan veya dolaylı müdahil olanların sorumlulukları üzerine bir takım değerlendirmeler yapmışlardır. Bunun sonucunda hadisede birinci derecede sorumlu olanlar halîfelik makamında bulunan ve hadisenin siyasî mesuliyetini yüklenen Yezid, onun Kûfe’deki valisi Ubeydullah b. Ziyâd ve emrindeki komutanlar, Hz. Hüseyin’i şehirlerine davet edip sonra da yalnız bırakan, üstelik Kerbelâ’da bizzat kendi elleriyle katleden Kûfelilerdir. Zira Hz. Hüseyin’in katilleri arasında Ümeyyeli veya Şamlı hiç kimse yoktur. Kûfe valisi Ubeydullah b. Ziyâd, Kerbelâ’da meydana gelen katliamın görünen sorumlusu olmakla birlikte, hadisenin siyasî ve gerçek sorumlusunun devlet başkanlığı makamında bulunan Yezid’in olduğu açıktır. Hz. Hüseyin başta olmak üzere yakınlarının şehit edilmesi, ayrıca daha sonra gerçekleşecek olan Medine istilâsı ve Mekke’nin muhasarasıyla birlikte Kâbe’nin mancınıklarla tahrip edilmesi hadiselerinin baş sorumlusu olması sebebiyle Yezid b. Muaviye, İslam tarihi boyunca Müslümanların hafızasında belki de en çok nefret edilen şahıs olmuştur. O kadar ki, onun ismi insanlar arasında hakaret sıfatı olarak kullanılmıştır ki, bu anlayış günümüzde de devam etmektedir.
Biraz İslam Tarihi’ne bakış yazısı gibi oldu ama, yüzyıllardır ibret alınamamış olmalı ki Ümmet hâlâ parça parça ve iktidar mücadeleleri hâlâ Müslümanların canlarına mâl olmakta. Rabb’imden böyle acıları bir daha yaşatmaması ve olanlardan ders çıkarabilmemiz duası ve selam ile…
Yevmül-Aşura…

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!