YEMİN İLE İLGİLİ DİNİ HÜKÜMLER

Yemin; lügatte kuvvet, sağ el, sağ yan gibi manalara gelir. Dini
manası ise, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya dair Allah’ı şahit tutmak,
Allah’a söz vermek, ahdettiğimiz işi yapmaya kesin azmetmek manalarına gelir
    Yemin lafızları, vallahi, billahi, tallahi
gibi sözlerle beraber, her dilde yemin olarak kullanılan ve bir hukuki sonucu
olan sözlerdir.

    Yapılan yeminin bağlayıcı
olması için, Müslüman olmak, buluğ çağına ulaşmış olmak ve akıllı olmak
şarttır. Müslüman olmayanlar, çocuklar ve aklı başında olmayanlar dini
hükümlerle mükellef değildir.

    Söylediğimiz yemin
sözlerinin bir dini hükmü vardır. Bu hükümleri anlamamız için, yemin’in
kısımlarını bilmemiz lazımdır. Yeminler üç bölüme ayrılır;
    1.Yemin-i lağv: Şimdiki zamana ait, bir hukuki neticesi olmayan, öyle zannaderek
ağzımızdan çıkan yeminlerdir. Konuşma esnasında “vallahi, billahi”
demek gibi. Bu tür yeminlerden dolayı Allah sorumlu tutmaz. Çünkü bunların
bir neticesi yoktur Şayet bir hukuki neticesi varsa o zaman başka yemin
türüne girer.
    2.Yemin-i Ğamus: Geçmiş zamanda olmuş bir olay üzerine yapılan yalan yere yemindir.
Böyle bir yemin büyük günahlardandır. Keffaret ile ödenmez. Böyle bir yeminde
bulunmuş olan kişi, ancak bir hak sahibinin hakkı gasp edilmiş ise, o hakkın
ödenmesi ve Allah’a tövbe etmekle kurtulur.

    Peygamberimizin bir
hadisinde şöyle buyurulur
.”Kim ki yemin ederek bir Müslüman’ın
hakkını gasbederse, Allah O’na Cehennemi gerekli kılar ve O’nu Cennet’ten
mahrum eder”.Denildi ki; Az bir şey olsa da mı? “Evet, Bir misvak
ağacı olsa bile.”
Bu yemin türünün adı
olan “Ğamus” kelimesi batıran demek olup insanın günaha batması
manasına gelir.

   Yalancı şahitlik yapmak da
buna girer. 7 büyük günahtan biridir. İnsanın manevi varlığını karartır.
   
3.Yemin-i mün’akid: Gelecek zamana ait bir işi yapacağımıza, hangi ölçüler içerisinde
yapacağımıza veya yapmayacağımıza dair edilen yemindir. Kendi içinde dört
bölüme ayrılır.
    a. Üzerimize gerekli olan bir işi
yapacağımıza dair yapılan yemin. Bu yemini tutmamız farzdır. Bozduğumuz zaman
hem keffaret gerekir, hem de günaha girmiş sayılırız.”Namazı terk
etmeme” gibi yapılan yeminler.
    b. Yapılması iyi olan bir şeye
yemin: Böyle bir yeminin de tutulması gereklidir. Bozulursa keffaret gerekir.
    c. Yasak olan bir şeyi yapmaya dair
yapılan yemin.”Hırsızlık yapacağım” gibi. Böyle bir yeminin
bozulması ve bozulduktan sonra da kefaretinin ödenmesi gerekir. Yemin
ettiğimiz için yasak olan işi yapmamalıyız.
    d. Yapılması hoş olmayan bir şeye
yemin etmek. Bu tür yeminlerin de bozulması ve kefaretinin ödenmesi gerekir.

    Memuriyete başlarken
yapılan yeminler ile bazı mesleklere ait yapılan ve mesleğin gereği olan
yeminler de dinen bağlayıcıdır. Gereği yapılmalıdır.
    Mümkün olmayan şeylere yemin
etmenin de bir hükmü vardır. Bu tür yeminler her şeyden önce günahtır.
Yapılamayacağından dolayı da bozulmuş sayılır ve yemin keffareti gerekir.
    Yemin Keffareti, Maide Suresinin
89.ayetinde bildirildiği şekildedir. Şöyle ki;
Yeminini bozan kişi önce on muhtaç insanı sabah akşam olmak üzere iki öğün
doyurur. Ancak bu doyurma işlemi kendi ailesine yedirdiğinin ortalamasından
olmalıdır. Bir muhtacı on gün süre ile de doyurabilir. Veya on yoksulu iki
parçadan oluşmak şartıyla, yine kendi ailesine giydirdiğinin ortalamasından
giydirmektir. Eğer bunlara gücü yetmiyorsa üç gün peşi peşine oruç tutmaktır.
    Yemin ve keffareti konusundaki bu
açıklamadan sonra, şunu da ifade edelim; dilimizi yemine alıştırmayalım.
Ağzımızdan çıkan sözler boş değildir. Olura olmaza yemin kullanmayalım. Şayet
meşru olan bir şeye yemin etmiş isek, gereğini yapalım.

                                                                                                                             
Muhsin ÖZDEMİR

YEMİN İLE İLGİLİ DİNİ HÜKÜMLER

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Giriş Yap

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!