Biz Amerikan’ın Uşağı Değil miydik?

Kompleksleri aklını ve ruhunu felç etmiş, hastalıklı kişilik bozukluğuna duçar olmuş insanlarımıza göre, Türkiye bağımsız hür bir devlet, bizler de bu devlette tüm hak ve hürriyetlerini eksiksiz yaşayan vatandaşlar idik. Ama onlara göre, ne olduysa oldu; 2002 seçimleriyle tüm sihirler bozuldu, kendi oylarımızla iş başına getirdiğimiz bir iktidar, hem ülkemizin kaynaklarını hem de o dokunulmaz onurumuzu sattı. Bizi öyle bir hipnotize etti ki, halen akıllanmadık; bizi dünya milletlerine peşkeş çeken bu iktidarın peşinden koşuyor, mevcut siyasi yapıların içinde en çok oyu yine ona veriyoruz.

Oysa ne güzel, dünyaya gözümüz kapalı, üç tarafı denizlerle çevrili, denizdeki ufkumuzun ötesinde ve doğuya karadan açılan cephemizde bizi her an yutmaya hazır bekleyen düşmanlarla çevrili bir coğrafyanın savaş/düşman paranoyası ile yetişmiş vatandaşları idik. Asya’dan gelip Avrupa’ya bir at başı gibi sarkmış Anadolu topraklarına sıkışmışlıkla kalmayıp, beyin hücrelerimizi de bu sıkışmışlığa endeksli hale getirmişlerdi.

 

21. yüzyıla girerken birilerinin ortaya çıkıp, hep yumruk yiyen antrenman boksörü olmaya isyan ederek, ringde kendi performansının elverdiğince öz varlığını ortaya koyması, tüm ezberleri bozdu ve halen de bozmaya devam ediyor. Gözümüzdeki bağı çözünce fark ettik ki, ne Rusya sıcak denizlere inmek için her an tepemizde fırsat kolluyor; ne Suriye Antakya’yı geri almak için PKK kartını kullanarak pusuda bekliyor. Yuvarlak bir hesapla 4 asırdır aramızda hiçbir ciddi çatışmanın olmadığı İran, ülkemize ve ülkemiz üzerinden de diğer İslam topluluklarına rejim ihraç etme derdinde değil; Onun derdi, Ortadoğu’ya kanlı bir hançer gibi saplı duran Siyonist İsrail’in silahlı hegemonyasını özellikle de nükleer gücünü frenlemek/dengelemek. Kendi doğal enerji kaynaklarından elde ettiği tüm kazanımları bu uğurda çekincesizce kullanmak. Eksik kalmasın; son ezberimizde Yunanistan’ın bir gün mutlaka İzmir’i geri almak için sürdürdüğü it dalaşı sataşmalarının sebep olacağı savaştı. Nüfusunun tamamı ülkemizdeki öğrenci sayısından bile az, yapay destekleri geri çekildiğinde memuruna bile maaş ödemekten aciz, Helenizm’in mirasını hovardaca tüketmiş Yunanistan fobimiz de böylece ortadan kalktıktan sonra, kendimizi bambaşka bir dünyanın ortasında; biraz mahcup, biraz sıkılgan, biraz utangaç, çırılçıplak buluverdik.

 

Alışageldiğimiz egemen güçlerin Ortadoğu jandarmalığından, stratejik ortak aldatmacasından gerçek stratejinin derinliklerine yelken açınca, bugüne kadar bizi kullanan ya da bizim üzerimizden kendi çıkarlarını kollayıp koruyan egemenlerden önce, onların yalağından beslenen yerli işbirlikçilerinin feryatlarını duymaya başladık; Türkiye satılıyor..! Bu avazın en üst noktaya çıktığı zaman dilimlerini takip edenler, ne zaman on saatlik uçuşla ancak varılabilen ebedi müttefikimiz, platonik aşkımız ABD ile onun Ortadoğu’daki partneri İsrail’e karşı bir tavır takınılsa, ya da onların çıkarlarına aykırı bir duruş sergilense, herkesten önce bizim yerliler o mahut stratejik ortaklıklarımızı, göbekten bağlılıklarımızı hatırlatıp yaygara koparmaya başlıyorlar. İşte en son İsrail’in Açıkhava hapishanesine çevirdiği Gazze’ye insani yardım götüren İHH öncülüğündeki Mavi Marmara gemisine uyguladığı devlet terörü ile patlak veren 9 şehidin hesabını sorma ve İran’ın tüm batılı müttefiklerimizin de zımni desteği sonucu imzaladığı Nükleer Takas Antlaşması’nın imzası kurumadan ABD güdümündeki BM’de yeni yaptırımlarla karşı karşıya bırakılmasını öngören Güvenlik Konseyindeki Türkiye Brezilya “ret oyu” vermelerinin Amerikan cephesine atılmış bir tokat olarak gündeme oturan kriz.. krizinin Türk siyasi hayatına ve medya dünyasına yeni/lenmiş armağanı “Eksen Kayması”.

 

Türkiye AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Ak Parti Karaman milletvekili Lütfi Elvan birkaç ay önce basına yansıyan bir açıklaması vardı; Avrupalı parlamenterler son gelişmelerin ardından kendilerini arayıp, ‘Türkiye aslında bizim yapamadığımızı yapıyor, bu açılımları biz yapmak istiyoruz ama yapamıyoruz. Bu nedenle Türkiye’nin yaptığı bizim işimize geliyor’ diyorlarmış.

 

Dün geceden beri, Wikileaks uzunca bir süredir merakla beklenen ABD Dışişleri Bakanlığı’na ait belgeleri bu gece yayımlamaya başladı. Belgeler, 2004 yılından bu yılın Mart ayına kadar yapılan 250 bin adet diplomatik gizli yazışmayı içeriyor. Bunlar arasında 8 bin kadar kripto belge Türkiye ile ilgili. Belgelerin ilk dökümlerine baktığımda, CHP İstanbul milletvekili emekli büyükelçi Şükrü Elekdağ’ın, “bu kavramın piyasaya ilk sürülüş tarihi 2004 yılıdır. Eksen kayması lafını batılılar, özellikle de Amerika’daki kimi çevreler, Türkiye ile ilgili çıkarları tersine gittiği zaman bir tehdit unsuru olarak ortaya atarlar’ sözü daha bir anlam kazanıyor.

Biz Amerikan’ın Uşağı Değil miydik?

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

deneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - sahabet giriş - Aviator oynadeneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - sahabet giriş - Aviator oyna