Apoletli Tanrılar(!!!!) ve boy boy kulları(XL)

Dünyanın hemen her yerinde en ilkel topluluklardan en gelişmiş demokratik toplumlara, o toplumların çeşitli katmanlarında yer bulan bazı meslekler hiyerarşik olarak farklı prestij algılarına konu olurlar. Kimi daha prestijlidir, kimi daha az.. ama gün gelir bazı meslekler, vazgeçilmezliklerini yitirirken bazı meslekler hep varolagelmiş ve olmaya da devam edecektir. Bunlardan eğitim, adalet ve güvenlik üçlüsünün tartışılmaz önemi bazen abartılıp bu mesleklerin önemine “kutsiyet” atfedilecek kadar ileriye taşındığına tarih tanık.

 

Tarihin tanıklığında konuyu mercek altına aldığımızda, önümüze çıkan tabloda; toplumların gelişmişlik düzeyi, ideolojik duruşu, kendi geçmişinden kaynaklanan paranoya ve saplantılar gibi çeşitli faktörlerden kaynaklanan sebeplerle bu mesleklerin önemi, “kutsallık”la özdeşleştirilmiş ki, bunun belki de en uç örneklerinden biri Türkiye Cumuriyeti’nin toplum projesinde kendini göstermektedir.

 

Bir imparatorluk bakiyesi üzerinden yeni bir toplumsal algı oluşturulurken, Askerler, Yargıçlar ve Eğitim piramidinin Akademik  zirvelerine yarı tanrısal bir kutsiyet verilmiş; Cumhuriyet projesinin bu her ayağı, toplumsal mühendisliğin vazgeçilmezliği, dokunulmazlığı algısı eşliğinde, değişen zaman içinde tek ayağa indirgenerek militarizmin apoletlerinde somutlaştırılmıştır. Günümüzde kullanılan yaygın ifadesi ile “Askeri Vesayet Rejimi”, her türlü erkin üstünde Yasama’nın, Yürütme’nin ve Yargı’nın regülasyonunu Genel Kurmay karargahının inisiyatifine bırakmıştı.

 

21. yüzyılın ilk on yılında, bu kemikleşmiş, dokunulamaz, “Apoletli Tanrı” anlayışı; kendine kullukta kusur işlememeye azami özen gösteren statükonun bekçileri siyasetçi, gazeteci, bürokrat gibi “zinde kuvvetler”in kullarınca baş vurulan tüm kumpaslara rağmen yıkılmanın eşiğinde. Yüzyıla yaklaşan hantal, statik, kendini güncellemekten aciz ideolojik yapı, yeniden formatlamaya direniyor. Ama hepsi bu kadar.. mesleklerine yüklenen prestiji, prestij ötesine taşıdığınızda bu kutsama beraberinde dokunulmazlık isteğini, imtiyaz ve hatta iktidar talebini de getirir. Tıpkı kutsallık iddiasındaki ilkel kabile reislerinde gördüğümüz, toplumunu vareden iradeyi toplumundan ayrıştıran anlayış gibi. Yaşadığımız modern çağın örgütlü toplum anlayışında kendini devletle millet arasında bir güvenlik unsuru olmanın üzerinde ve ötesinde “ben demek devlet demek, devlet demek ben demek” anlayışı, artık raf ömrünü doldurmuş, kullanılabilirliği kalmamış nesnel bir varlığa dönüştüğünün farkında değil. Askerini devletin sopası, öğretmenini devletin misyoneri, yargıcını devletin kusur temizleyicisi olarak gören anlayış, çağın gerisinde kalmış bir anlayıştır.. bu böyle biline…

 

Yaşadığımız dönemin en sıcak gündem maddesi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Anayasamıza göre hem kendi Başkomutan’ları olan Cumhurbaşkanlığı makamını, hem de bağlı oldukları Başbakanlık makamını, kendi iradelerini onaylayan sembolik birer kurum yada Noter gibi algılamalarının kanunsuz yetki(!) çatışması olarak kayıtlara geçirmek lazım. Bunun kanıtı, Genelkurmayın 3 generalin açığa alınması ile ilgili yaptıkları 21 maddelik açıklamada açık açık görüyoruz. Sözcü gazetesinin geride bıraktığımız Cuma günü 1.sayfasından eksiksiz olarak yayınladığı 21 maddeyi alın inceleyin, Genelkurmay Başkanlığı’nın Perşembe günü yaptığı, hükümetin iki bakanının imzasıyla görevden açığa alınan 3 generalle ilgili açıklaması adeta  TSK bildirisi gibi. Nitekim Sözcü de buna vurgu yapmış ve “Asker, 3 paşayla ilgili suskunluğunu bozdu” üst başlığı kullanmıştır.

 

Bu “Apoletli Tanrılar”ın kullarından bir kısmının, Bakanlar tarafından ortaya konan iradeye “sivil darbe”, “intikam”, “askere güç gösterisi” gibi ucuz, ucuzun ötesinde basit ve komik açıklamaları da kendilerinin ve yandaşlarının haleti ruhiyelerini tatminden öteye geçmeyecek, marazi kulluk anlayışının örnekleri arasında yerini alacaktır. Varlık sebeplerini sorduğunuzda, istisnasız tüm siyasi partiler, “Halka hizmet etmek için varız” diye yeri göğü inletirler. Ancak, halkın iradesi ile seçilen Cumhurbaşkanının da Başbakanın da Anayasal yetkilerini kullanmalarını, kulluğunda kusur etmedikleri askerler söz konusu olduğunda yerin dibine batırmaktan, militarist anlayıştan faşizan anlayışa savrulmaktan geri durmazlar. “Halka hizmet” anlayışları buraya kadar… Muhalefetin “terfi ettirilmesini” istediği generallerin sicilleri ne alemde bilmiyoruz ancak, bunlardan birinin kamuoyuna yansıyan Çukurca’da “kendi mayınlarımızla” ölen askerler için “olur böyle şeyler” deyip suçu PKK’nın üstüne atmış, bile bile gerçekleri çarpıtmış bir general olduğunu, Hantepe baskınında Heronların gördüğü PKK gerillalarını “çoban sandıklarını” söyleyebilmiş, baskında askerler ölürken yardım göndermemiş, görevini yerine getirmemiş bir komutan olduğunu hatırlarsak, bunların “Halka hizmet” söylemli siyasi partilerin “hizmet” kalibresi konusunda daha kestirme bir sonuca varmamız mümkün olur.

Apoletli Tanrılar(!!!!) ve boy boy kulları(XL)

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Giriş Yap

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!