Ramazana
veda ederken son günlerde özellikle de arife gününde Kabristanlıklar ziyaret
edilir. Geçmişlerimizin kabirleri ziyaret edilerek dualar okunur. Kabir
ziyaretinde ilk önce Mevtalara selam verilir, sonra da Fatiha okunur.

            HZ Peygamberimiz İslam’ın ilk
yıllarında kabir ziyaretinden men etmişti. Müslümanlığa yeni girmiş kişilerin
kabirlere tapınacağı endişesini taşıyordu. Çünkü Kabirlere tapınmak eski
geleneklerin birçoğunda var olduğu gibi Hz. Peygamber devrinde de şirke sebep oluyordu.

            Daha sonrasında Hz. Peygamberimiz
kabirlerin ziyaret edilmesini, bu sayede ölümün hatırlanmasını tavsiye etti.

            Ölüm olayı kaçınılmaz bir gerçektir.
Yaşamak nasıl hak ise ölüm de o kadar haktır. Ancak ölüm bir mutlak yok oluş
değildir. Farklı bir âlemin kapısından giriştir.

            Dünyaya
gelen her canlı gibi insanoğlu da bu dünyada yaşar ve nihayet ölür. Hayatın
değişmez gerçeği budur. İnsandan geriye kalan, ya hayır ile yâd edilmek veya
unutulup gitmektir. Dünyadan Ahirete göçüp gidenlerin pek çoğu unutulup
giderken, bazısı hatıralarda ve insanların gönüllerinde yaşamaya devam ederler.
Birçoğunun kabri bile bilinmezken, bazıları için türbeler inşa edilmiş, gelecek
nesiller için ziyaret yerleri, ibret mahalleri olmuştur.

            Türbe
ve kabirlerin ziyaret edilişinde ki maksat, ölümün hatırlanması, Nefsimizin
dünyaya sığmayan aşırı arzu ve isteklerine yenik düşmememizin temini içindir.
Ölümü ve ölüm ötesini hatırlamak, en güzel vaaz ve nasihati almak demektir.
Herkesin de buna ihtiyacı vardır.

            Dünyadan
Ahirete göçüp gitmiş olanların dünyaya bir daha gelmeyeceğine ve bizim
yaşadığımız boyutlarda yaşamayacağına inanırız. Onlar, boyutları farklı bir
âlemdedirler.

            Tarih
boyunca insanoğlu, ölenlere karşı farklı duygu ve inanışlar içinde bulunmuştur.
Kimi atalarının ruhlarına sığınırken, kimi de, dirilerin dünyasının ölülerle
ayakta durduğuna, ölülerin bu dünyada geniş tasarruf sahibi olduklarına
inanarak, onlara tapınmaya varan davranışlar içerisine girmiştir.

            Bugün de insanlardan bazıları, atalarının
ruhlarının kendilerini kötülüklerden koruduğuna veya bir kötü davranış yaparsa
atalarının ruhları tarafından cezalandırılacağına inanmaktadırlar.

            Dirilerin dünyasının ölülerle ayakta
durduğuna inanmak, özellikle mübarek kişilerin hali hazırdaki hayatta tasarruf
sahibi olduklarını kabul etmek, onların sayesinde dünyanın ayakta durduğuna
hatta onların sayesinde Allah’ın yeryüzündeki Müslümanlara rızık verdiğine ve
benzeri şeylere inanmaya gelince;

            İslam itikadı dirilerin dünyasının
ölülerle ayakta durduğu ve ölülerin bu dünyada tasarrufunun devam ettiği
inancını reddeder.

            Zamanında Ruslar tarafından
bombalanarak yerle bir edilen Kırgızistan’daki büyük zatların türbelerini
hatırlayalım O türbeler kendilerini ve etrafındakileri saldırılardan ve harap
edilmekten korumadılar.

            Irak’ı hatırlayalım Amerikan
askerleri Irak’ta Cüneyd-i Bağdadi’nin ve diğer İslam büyüklerinin kabirlerini,
türbelerini bombalarken, o türbelerde metfun bulunan mübarek zatlar da ne kendi
türbelerini ne de etraflarındaki insanları koruyup kollamadılar. Yerle bir
edilmelerine karşı koymadılar. Neden?

            Çünkü Dünyayı ölüler değil diriler
idare eder. Vatan müdafaasını ölüler değil diriler yapar. Kutsal değerleri,
mabetleri insanlar için kutsal olmuş olan mekânları korumak ölülerin değil,
dirilerin görevi ve sorumluluğudur.

            Eğer bizler yanlış inanışlarımızı
iman haline getirirsek, o yanlış inancımız bir gün gelip çökünce onunla beraber
üstüne bina ettiğimiz imanımız da çöker. İtikadımız sarsılır.

            Kur’an’a baktığımız zaman
Atalarımızın ve büyüklerimiz olarak kabul ettiğimiz kişilerin çok yüceltilmesi
neticesinde, onların dünyada tasarruflarının devam ettiğine inanır hale gelmek,
yegâne tasarruf sahibi olan Allah’a şirk koşmak olarak görülmektedir. Şirk de
en büyük günahtır. En büyük zulümdür.

             Ülkemizin birçok yerlerinde görüldüğü gibi,
İlçemizde de Türbe ve kabirlerden doğrudan istek ve dileklerde bulunulmakta,
Dünyalık problemlerin halli, Sebeplerine yapışarak, çalışarak ve Allah’a dua
edilerek değil de, türbe ve kabirlerde yatanlardan istimdat edilerek
halledilmeye çalışılmaktadır. Bu ve benzeri davranışlar, dinin ölçüleri içinde
değerlendirildiği zaman, Yüce Kitabımıza, Rasulullah’ın ve ashabının
davranışına aykırıdır.

            Bir Müslüman ölüsüne de dirisine de
saygılı davranır. Dua edecekse, Allah’a dua eder. Her şeyi yaratan Allah’ın
izni olmadan kimseden fayda olmayacağına inanır. Ölmüşlere dua eder, ama
istimdat etmez. Çünkü kıldığı namazlarının her rek’atinde; “Allah’ım yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım beklerim.
Demektedir.

 

Muhsin
ÖZDEMİR

 

KABİR ZİYARETLERİ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Giriş Yap

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!