TÜRK DİLİ İNKILABI

Atatürk, “inkılap” yani devrim kelimesini, “Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak, yerlerine, milletin en yüksek modern icaplara göre ilerlemesini temin edecek yeni müesseseleri koymuş olmaktır” diye açıklar. Atatürk’e göre, devrimlerin asıl amacı “Türklüğün gerçek değerlerine kavuşma mücadelesi”dir.
Bu mücadelenin temelinde de, ‘dil’ sorunsalı vardır; çünkü yukarıda da işaret ettiğimiz gibi dil ile düşünce arasında doğrudan bir ilişki vardır. Yeni kurulan cumhuriyetin, yeni düşünceleri ancak yeni bir dil aracılığıyla gelecek kuşaklara iletilebilir, böylelikle varlığını sürdürebilirdi.
Atatürk Falih Rıfkı Bey’e bir gün “Memleketimizin en büyük bilginlerini, yazarlarını bir komisyon halinde aylarca
çalıştırdık. Elde edilen netice şu bir küçük lugatten ibaret. Bu tarama dergileri ve cep kılavuzları ile bu dil işi yürümez. Falih Bey, biz Osmanlıcadan ve Batı dillerinden istifadeye mecburuz.” diyerek dil devriminin önemine vurgu yapmıştır.
Görüldüğü gibi “dil” bir ulusun ayakta kalabilmesi, yüksek kültürler üretebilmesi ve daha önemlisi başka kültürlerin etkisi altında kalmadan yüzyıllar boyu varlığını sürdürebilmesi için olmazsa olmaz diyebileceğimiz bir temel taşıdır.
Nietzsche, bu konuda şunları söylemektedir: “Dil, atalardan bize kalan bir miras, bir emanettir. Kuşaktan kuşağa devredilen bu emanete karşı, paha biçilmez, kutsal ve dokunulmaz şeylere karşı duyulan saygı gösterilmelidir.”
Ünlü düşünür ve dilbilimci Herder ise, “Bir ulusun ruhu dilinde kendini açığa vurur”
diyor. Eğer dil bir ulusun ruhu ise, Atatürk ulusumuzun sadece madde alanında değil, mana planında da kurtarıcısı olmuştur.
Atatürk, Türk dilini yeniden bulan biri değildir. Türk dili asıl sahibinin, yani halkının elinde ve dilinde tüm canlılığı ve güçlülüğü ile duruyordu. Atatürk bunu keşfetmiş, zamanı yakalamış ve uygulama yöntemini iyi kullanmıştır. Nitekim, Türk diline, döneminin (19. yy) en büyük eserini (Kamus-u Türki) kazandıran dilci Şemsettin Sami ve Türkçülüğe benlik ve kimlik arayan düşünür Ziya Gökalp gibi aydınlar, aynı özlemlerini sadece dar bir çevreye aktarabilmişlerdir. Ancak, Atatürk sayesindedir ki, bu kişisel çaba ve düşünceler hedefini bulmuş, kitle eylemine dönüşebilmiştir.
Atatürk dilin bir eğitim işi olduğunu bildiği için, daima yol gösterici olmuş ve bilimsel çalışmalara önem vermiştir. Somut örnekleri fotoğraflanarak okul kitaplarına da geçen, kara tahta önünde yeni Türk harflerini tanıtan Atatürk bir eğitimcidir. “Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır” derken, hedef gösterici, yol göstericidir. Cebir geometri terimlerindeki bizzat kendi buluş ve uygulama sözcükleri ile de bir dilcidir.
Bu nedenle, Atatürk’ün devrimlerine gösterilecek özen yanında dilimizi de aynı titizlikle korumak ve kollamak bizim için en kutsal görevdir. Bu görevi yerine getirmek de başta öğretmenler olmak üzere Atatürk’ün cumhuriyeti emanet ettiği gençlere düşmektedir. Bu görev yerine getirilirken dilde yersiz korumacılık veya yersiz yenişmecilik adına aşırılıktan kaçınarak dengeli, bilimsel yollarla dilimize sahip çıkılmalıdır.
Teoman Hakan Evlioğlu

TÜRK DİLİ İNKILABI

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Giriş Yap

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!