Yolkonağında, alacakaranlığın şafağından tanyeri dinamizmine, kuşluk vaktinden bir siesta mahmurluğuna yada zamanın yükünü denk ettiğiniz müktesebatı menzile ulaştırmanın son kertesinde bir ikindi vakti mi uygundu diye sormaya hiç gerek yoktu; vakit akşama dönmüş, gölgeler mislini ikiye katlamıştı.. vakit “ikindi”, belki “ikindi”den de geç, akıp giden zamanın döngüsünde akşamın alacakaranlığına gebe…

 

İşte böyle bir vakitte “Yolkonağında” durup geride bırakılanla omuzlarda taşınan yükün tartısını görüp yüzleşmek lazım diyerek bir durak mesafede nefesleneceğim. Belki “Eşikteki Türkiye” üzerine daha çok şey yazıp söylemem lazımdı, yazıp söyleyebilirimde, belki de hiçbir şey.. ama önce bir nefeslenmem gerektiği inancıyla son 365 günümün sene-i devriyesinde yazdığım bu 303’ncü köşe yazımdan sonra geriye dönüp o kırık dökük malzemenin envanterini çıkarmam, muhasebeleştirmem ve onları bütünleştirecek bir inşa ameliyesi için nokta…

 

Hani Musa Eroğlu’nun “Bana Ne Yazdan Bahardan” adlı türküsünde “Bana Ne Yazdan Bahardan/ Bana Ne Borandan Kardan/ Aşağıdan Yukarıdan/ Yolur Sonu Görünüyor”; Aşık Veysel Şatıroğlu’nun “Uzun İnce Bir Yoldayım” türküsünden “Uzun ince bir yoldayım/Gidiyorum gündüz gece/ Bilmiyorum ne haldayım/Gidiyorum gündüz gece”; İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un “Gitme Ey Yolcu” şiirindeki “Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım/ Elemim bir yüreğin karı değil, paylaşalım”; Bekir Sıtkı Erdoğan’ın “Hancı”sında söylediği “Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı!/ Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş…/ Aman karanlığı görmesin gözüm,/ Beyaz perdeleri ger yavaş yavaş…”; ve son bir alıntı daha.. o da Samiha Ayverdi’nin mensur şiirlerinden derlenen “Hancı” isimli kitabının giriş kısmından olsun: “Handır bu gönlüm, ya misafirhane…/ Dert konuklar, derman konuklar, hayal konuklar, melal konuklar; mümkün konuklar, muhal konuklar. Hele hasret, hiç çıkmaz ordan, çıkmaz ordan./ Handır bu gönlüm, yıkık, dökük…/ Fakir konuklar, zengin konuklar, alim konuklar, cahil konuklar; gelen konuklar, geçen konuklar. Hele bir hancı vardır, hiç çıkmaz ordan, çıkmaz ordan.”, “Hasret bir han, ben hancıyım. Hasret bir yol, ben yolcuyum. Hasret kalem, bense yazı. Hasret mizan, bense mahşer./ Hasret bir saz, ben bin nağme. Hasret çile, bense derviş. Hasret çarmıh, ben bir mahlukum. Hasret kılıç, bense şehit./ Hasret derya, ben bin dalga… Yüzer yüzer yüzücüyüm. Hasret sırat, ben bir yolcu. Geçer, geçer, geçiciyim.”

 

Geçmişle yüzleşirken bu alıntıları; gelecekle yüz yüze hazırlık için Hitler’in “Kavgam”ını da Marks’ın “Kapital”ini de kapsayan; ama içinde yaşadığı toplumunu Burhan Felek, Kadircan Kaflı, Ahmet Kabaklı, Aziz Nesin gibi ustaların penceresinden; kültür hamulesini Mehmet Akif Ersoy, Saidi Nursi, Nurettin Topçu, Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Kaplan gibi abide şahsiyetlerin abidevi eserlerinden alınan kristal taneciklerini aynı potanın zenginleştirici güç kaynağı kabul etmiş bir mizacın sahipliği, insanı nereden nerelere sürüklüyor.

 

Okumak, okuduklarını sindirmek; yazmak, yazdıklarını kendine maletmek; okuduklarını ve yazdıklarını telif edip yaymak için bir kulvarda koşuyorsanız, gençliğin 20-30 yaş arası dinamizmi ile orta yaşın 50’sini aşmış deneyimi birleştirebilmelisiniz ki, geleceği doğru inşa edebilesiniz. Bugüne kadar ifade ettiğim tüm düşüncelerimde dikkate aldığım temel unsurlar, yarım asrın birikiminden süzülen bu kıstaslar oldu. Yoksa siyasi bir gazete de olsa, düşüncelerinizi ifade ettiğiniz için yazınızı okurken durup tek kelime etmeden dişlerini sıkıp gıcırdatıyorsa, onun bir gün uç noktalara savrulmasına sebep olacak patlamasını/öfkesini frenleyemeyeceğinizi mutlaka hesaba katmalısınız ki, o bireye ve birden-bireye topluma bir şeyler vermiş olabilesiniz.

 

Yazının başına dönüp sonucu tamama erdirirken belki de şunu ifade etmem daha doğru olur: Her yolun bir ömrü, bir sonu var elbette.. yürünür ve biter. Yolun uzunluğu kadar kısalığı, yolcunun hızı kadar yol arkdaşlarının duruşu.. bunlar hep göreceli. Bu yolculukta neyi nasıl ve niçin yaptığınız kadar, kiminle kim için yaptığınız da önemli. Son cümlem, son sözüm olsun: Yürüdüğümüz yol bazen bizi bir yerlere ulaştırır, ama bazen de yol biter biz yürümeye devam ederiz.

Yolkonağında bir ikindi vakti..

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

deneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - sahabet giriş - Aviator oyna - porno izledeneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - sahabet giriş - Aviator oyna - porno izle