Bugünlerde
yaşadığımız bilinmezliklerle dolu ortamı yatıştıracak anons, herhalde en etkin
ve kısa bir ifade ile şöyle dillendirilebilir: “Başkan” Recep
Tayip Erdoğan muhalifliğinden kan kaybı yaşayan, bilinci giderek kapanmakta ve
bitkisel hayata girme riski ile karşı karşıya gelen siyasi mevta adayları için
aranan kan bulunmuştur; Putin kanı ya da Rus cansuyu..
Acımamak,
üzülmemek elde değil; sonuçta siyasi ihtirasları, akıllarının önüne geçmiş bu
insanlarla aynı vatan toprağı üzerinde yaşayan insanlarız. Hiçbir “millilik”
ve “yerlilik” kaygısı taşımasalar da sonuçta “vatandaşlık”
aidiyeti üzerinden bunlar “bizim insanımız” diyoruz.
İşte
bu insanların oluşturduğu politik arenada, ülke adına, 78 milyon insanımız
adına, coğrafi ayrılık ve uzaklıklardan öte mazlum milletler adına,
Ortadoğu-Balkan-Kafkas halkları adına söyleyecek sözü, çözüm öneren projeleri,
gelecek vizyonları olmayan; siyasi ajandalarında proje geliştirme yerine,
hakaret, iftira ve yalandan başka sermayeleri olmayanların imdadına tüm kurumları ile Rus devleti ve onun
diktatör lideri Vladimir Putin yetişti.
24
Kasım günü Hatay ilimiz sınırları içinde hava sahamızı ihlal eden SU-24 tipi
Rus savaş uçağının F16 savaş uçaklarımız tarafından vurulup düşürülmesi Rusya
lideri Putin’i çılgına çevirdi. Uluslar arası arenada “Başkan” Recep
Tayip Erdoğan’ın şahsında ülkemizi zor durumda bırakmak için aklına ne
geliyorsa, tutarlı-tutarsız, diplomatik veya eşkıyalık ayrımı yapmadan her
türlü argümanla saldırmaya başladı.
Bugüne
kadar 66 yıllık tarihi boyunca hiçbir NATO ülkesinin Rus sınır ihlallerine
sesini çıkaramamasından kaynaklanan özgüvenle, yaşanan bu son olayda karizması
çok sert biçimde çizilen Putin ve ülkesi Rusya’nın akıl ötesi duygusal
tepkilerini anlıyorum. İzleyebildiğim kadarı ile Belarus, İran, Yunistan, Kuzey
Kore ile Çeçen lider Kadirov ve PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’in Putin’e destek
mesajlarını da anlıyorum. Hatta hatta NATO üyesi Almanya’nın Başbakan
Yardımcısı Sigmar Gabriel’in Başbakan Merkel’e rağmen, “Bu olay,
bölgedeki öngörülemez oyuncunun Rusya değil Türkiye olduğunu ortaya
çıkarmıştır” gibi üstü örtülü Türkiye suçlamasını da anlıyorum.
Anlamakta zorlandığım içimizdeki Rus muhipleri (siz isterseniz bunu “uşakları”
şeklinde de okuyabilirsiniz).
CHP Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, HDP Eşgenel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen
Yüksekdağ, gazeteci Ahmet Hakan Coşkun, Cengiz Çandar, Ezgi Başaran, Şirin
Payzın, Mirgün Cabas, AKUT faaliyetlerinde tanıyıp takdir ettiğimiz Nasuh
Mahruki gibi sivil toplumcuların vb. daha düne kadar Erdoğan-Putin
ilişkilerinin dostane görünümünden hareketle Erdoğan’ı Putin’leşmekle/
diktatörleşmekle suçlayanların bugün “Başkan” Erdoğan’ı yoketme
çılgınlığı ile hareket eden Putin’le aynı safta durmalarını anlayamıyorum.
Ha
bir de, Türkmendağı’ndaki Bayır-Bucak Türkmenlerine yardım götürmekte olan MİT
tır’larını durdurup “teröristlere yardım” iftirasıyla “Başkan”
Erdoğan ve yakın çevresini bu kriminal suçun failleri olarak uluslararası ceza
mahkemelerinde yargılatmak için çırpınan ahlaksız takımının bugün, gazete ve
televizyonlarından “Türkiye Türkmenleri bile koruyamıyor”
kışkırtmalarında bulunma ikiyüzlülüğünü anlamak, benin zihnimin/yüreğimin
kapsama alanı dışında.
Neresinden
bakarsanız bakın; 7 Haziran’la 1 Kasım tarihleri arasında, ülkemiz insanının
birbirini boğazlaması ile sonuçlanabilecek iç savaş senaryoları yazıp
kışkırtıcılığını üstlenen tüm bileşenler, bu meselede de Putin’in yanında saf
tutarak gerçek yüzlerini bir kez daha gösteriyorlar.
Genetiği
bozulmuş, DNA’ları mutasyona uğramış bu “yaratık”lar, “milli”liğini ve
“yerli”liğini yitirmiş TC kimlikli “yurttaş”larımız. Aynı coğrafyada
bulunmaktan öte, milletimizin değerleri ile hiçbir bağları olmayan, tüm ortak
değerlerden kendilerini arındırmış(!) bu sosyal “yaratık”ların şifa bulmalarını
Rahman ve Rahim olan Rabbimden niyaz ediyorum.
Yorumlar kapalı.