İÇ VE DIŞ KISKAÇLAR -2-

Terörün tırmanacağının anlaşıldığı bir ortamda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Güney Kore’ye giderken, medyada yeterince dikkati çekmeyen, çarpıcı açıklamalar yaptı: “Hep söylüyorum Türkiye’nin en önemli meselesi, gündemi bu konudur; adını ne koyarsanız koyun. Terör örgütleri bazen kullanılır, bazen motive edilir, bazen de ihale alır. Kendi kuralları yoktur. Terörle topyekûn mücadele edilmelidir.”

Başbakan Erdoğan da, yeniden başlayan terör eylemlerinin zamanlamasına ve geçmiştekilerle ortak yönlerine dikkat çekti ve “30 yıldır tezgâhlanan oyunlar bugün yine piyasaya sürülmek isteniyor. Türkiye kalkınmaya başladığında, demokratikleşme dönemlerinde terör örgütü devreye giriyor” dedi.

 

Aslında resmin önemli bir kısmını ifade eden bu açıklamalar, Türkiye üzerinde 1990’lı yılların başında oynanan oyunları hatırlatıyor. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın terörü ortadan kaldırmak için aydınlar, kanaat önderleri ve silahlı kuvvetlerle çözümü konuşmaya başladığı 1990’ların başında fail-i meçhuller ile dağda ve şehirlerdeki terör eylemleri hız kazanmıştı. Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Çetin Emeç cinayetleri ile birlikte önce Adnan Kahveci’nin, ardından da Cumhurbaşkanı Özal’ın tartışmalı ölümü aynı dönemde gerçekleşmiş ve çözüm projesi rafa kalkmıştı. Bugün de demokratik açılım ile başlayan çözüm süreci, ilginç biçimde şehit cenazeleri listesinin başlangıç tarihi olarak sunuluyor ve terörün temel amacı olan toplumda yılgınlık ve karamsarlık oluşturma havası sanki bir el tarafından yayılmaya çalışılıyor.

 

Öte yandan, ilginç bir biçimde dış haberciliğin gündeminde ise, Birleşmiş Milletler’de İran’a yaptırım uygulanmaması yönünde oy kullanan ve İsrail ile gergin günler yaşayan Türkiye’nin ekseni konuşuluyor. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nu hedef alan köşe yazarları, tek bir merkezden işaret almışçasına harekete geçti. Özellikle Davutoğlu’na yönelik saldırılar kişisel hislerle kaleme alınmış izlenimi doğuracak nitelikteydi.

 

Aslında bütün bu tartışmalar Türkiye’nin 21. yüzyılda “Büyük Devlet” olma sancısının birer işareti sayılmalı. Türkiye, ya Soğuk Savaş dönemindeki gibi, yeni küresel güçler dengesinin bir tarafında yer alan, etkiye açık, denetlenebilir, öngörülebilir bir parça olmaya devam edecek, ya da güçler dengesinde belirleyici konumda, kendi oyununu oynayan, öncü, iç bütünlüğünü sağlamış bir aktör olacak. İşte mevcut gerilimin içerideki tarafları da bilerek veya bilmeyerek, bu iki ayrı geleceğe hizmet ediyor.

 

İÇ VE DIŞ KISKAÇLAR -2-

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Giriş Yap

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!