“Hoş sadâdan hoş akis gelir; kem sadâdan kem akis gelir.” şeklindeki atasözümüzü hatırlayalım. Vicdanı gelişmiş insan etrafına hoş kokular yayar. Toplum tarafından vicdansız diye adlandırılan yani insanîlikten uzak insan ise iğrenilecek pis kokular yayar. Tabii ki kötü kokudan herkes rahatsızlık duyar ama iyi kokuyu herkes fark edebilir mi? Cenap Şehabettin’in, “İyiliği, yalnız iyiler anlar; kötülüğü herkes.” sözü bu noktada değer kazanmaktadır.

Unutmamak gerekir ki insanlar, kötülüğü, güçlü oldukları için değil, vicdanları zayıf olduğu için yaparlar. Böylece hiçbir suçlu kendi vicdanının mahkemesinde beraat edemez. Hatta bir sihirbaz kavanozuyla ya da hâkimin iltimasıyla davayı kazansa bile… İnsanın bu huzursuzluğu, her cenaze görüşünde, ölümü hatırlayışında veya ölümle burun buruna geldiğinde artacaktır.

Chilton bu gerçeği şu sözleriyle vurgulamıştır: “Kaybetmeyi, ahlâksız bir kazanca tercih et. İlkinin acısı bir ân, ötekinin vicdan azabı ise bir ömür boyu sürer.”

İnsanlara karşı ne zorbalığa başvurmalı, ne de ezilip büzülmeliyiz. En etkili yol, hem güçlü hem de vicdanlı olmak, yani insan olduğumuzun bilincine varmaktır.

Vicdanî değerlerden uzak bir insanın anlamı, değeri nedir ki! İnsan, insanîliğini ancak vahye teslimiyetle keşfedebilir. Çünkü vahye teslimiyet, iki ruhun buluşması ve barışması demektir; beden kalıbında bulunan ruhla, Rabbin Kitabında olan ruh… İki ruhun tevhidi veya bileşkesi… Muvahhid ve muttakî insan…

İşte insan olmanın mahiyeti ve hedefi budur: Ruh’a ruh katmak, yani Allah’ın boyası ile boyanmak; ahlâkı ile ahlâklanmak; beden ve ten çamurundan huzur ve huşû iklimine uzanmak… Ruhsal sorunların, düşünsel çoraklığın, sosyal çürümelerin ve siyasal kirlenmelerin temelinde bu Ruh’tan ve Kur’an’dan kopuşun yattığını görüyoruz.

Dünya lezzetlerinin çekici, caydırıcı, baştan çıkarıcı etkilerinden sıyrıldıkça, vahyin manyetik alanında vicdanımızın sonsuz güzellikteki açılımlarını gerçekleştirmiş olacağız. Dünya merkezli bir bakış açısından kurtulup, ahiret merkezli bir yaşam tercihimizde netleşme oranında, yeryüzünde insanlığın barışa ermesinde katkımız ve hareket gücümüz artmış olacaktır.

 

İnsanlar ya menfaatlerine göre ya da vicdanlarının sesine göre yaşarlar. İnsanî değerleri yaşayan ve yaşatan insanların artması en büyük idealimiz olmalıdır. Kendimiz hırslarımızdan veya bazı psikolojik engellerden dolayı bu ideali yaşatamıyorsak, hiç olmazsa, kalbinin derinliklerinden gelen ilâhî sese kulak verip insanîliğini ortaya koyan insanlara engel olmamalıyız.

Devesiyle birlikte çölde ilerlemekte olan bir bedevî, dudakları susuzluktan kurumuş bir adama rastlamış. Adam su istemiş. Bedevî, devesinden inip ona su vermiş. Suyu içen adam birden bedevîyi iterek deveye atladığı gibi kaçmaya başlamış.

Bedevî arkasından bağırmış:

Tamam deveyi al git ama senden bir ricam var. Sakın bu olayı kimseye anlatma!

Bu isteği tuhaf bulan hırsız, biraz duraklayıp nedenini sormuş.

Eğer anlatırsan, demiş bedevî, bu her yere yayılır ve insanlar bir daha çölde muhtaç birini görünce yardım etmezler.

Derdimiz deve değil de kötülüğün yayılmaması ve iyilik yapan güzel insanların hayallerinin yok olmaması olsaydı, insanlık olarak şimdiye kadar dünyada çok şeyleri halletmiş olacaktık.

Kaynak :Semerkand • 124. Sayı 

 

İnsan Nasıl Yücelir -2-

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

deneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - sahabet giriş - Aviator oynadeneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - sahabet giriş - Aviator oyna