MÜNASİP BİR YERDE İNECEK VAR!

MÜNASİP BİR YERDE İNECEK VAR!

Otobüs ya da dolmuşla yolculuk ederken ineceği yeri bilmeyen biri varsa insanlardan yardım ister. Siz de rastlamışsınızdır. Hatta hepimizin başına gelmiştir bu. Şoföre, muavine ya da yanınızda gözünüze kestirdiğiniz birine ineceğiniz yeri sorarsınız.

İneceğiniz yer biliniyorsa birileri mutlaka yardımcı olur. Ama bu yardımın da farklılıkları vardır. Çok bilinen bir yerse ilk sorduğunuz kişi, “filanca durakta ineceksin” der. Muavin de işitirse “tamam, ben seni orda indiririm” der. Fakat azıcık dolambaçlı bir yerse, seyreyle cümbüşü. Yarışma programında uzmanlık sorusunu doğru bilen ilk kişi olmak ister gibi bütün otobüs size ineceğiniz yer hakkında yardımcı olmaya kalkışır. Herkes kendine göre bir yer tarif etmeye başlar. Olmadı birbirleriyle münakaşaya başlarlar. “Yok kardeşim orası değil!”, “Asıl orası değil!”, “Arkadaşım sen beni dinle!”, “Yav olur mu?! Adamı ters yere yolluyon!”, “Bak hemşerim..”ler başınızı döndürür. Kimi dinleyeceğinizi bilemez, bir an bu otobüsten hiç inemeyeceğinizden korkarsınız. En sonunda kendinden en emin konuşan kişi, “Ben de orada inecem. Beraber ineriz.” diye seni teslim alır. O kişi gerçekten orada mı inecektir, yoksa sözü havada kalmasın diye kestirip atmış, “ne olacak canım, iner bir daha bineriz” diye mi düşünmüştür bilinmez. Hepimiz aslında bu dünyada bir şeylere, bir yerlere yabancıyız. Hatta kendi halimize, gidişatımıza bile yabancıyız. Bir sabah kalkmışız, o kadar iyi, güzel bir adamken bambaşka bir hevesin peşine düşmüşüz.

“Evde ekmek yok, kameralı cep telefonu almak için dükkan dükkan geziyoruz. Soruyorlar : – Bulutut’lu mu olsun? – Tutsun tabi canım. Düşmesin. Sağlam bi’ şey olsun.”

“Ya da aylık kazancımız belli iken, siz kalkmış bankadan kredi çekip bir araba almaya kafayı takmışsınız. – Ne alalım? – Transportır alalım.- Ya abi, siz kaç kişilik bir ailesiniz? – 3 kişiyiz.
– Ticaret mi yapacan bu arabayla? – Yoo…- Ee, niye bunu alıyon? – Hoşuma gidiyor.”

“Ya da plazma TV satın almaya: – Plazma TV alalım. – Niye? – Komşu da almış çok güzel.”

“Hatta ev satın alma evresine bile gelmişsiniz: – Ev alalım! – Olur, neyle alalım? – Kredi alalım. Kira öder gibi ödeyelim. – Faiz yok mu bu işin içinde? – E, herkes alıyor.

İşte konu komşu, eş dost birlik olup beni bir yere sürüklemeye çalışıyorlarmış gibi olduğunda aklıma geliyor. Kendi kendime birine sorsam nerede ineceğimi, bana söyleyebilir mi diye düşünüyorum. Hakikaten bazen “Nereye gidiyoruz? Nerede duracağız? Burası neresi? Nerede ineceğim?” dediğiniz olmuyor mu sizin de?

Bazen düşünüyorum da bu doktorların bazısı hiçbir şey bilmiyor gibi geliyo bana. Bunlardan da fazla yok aslında. Bizim ülkede bir iki tane ya var, ya yok. E, bu da bir şeydir. Adam onca sene tıp eğitiminden sonra hâlâ aramızda yaşamaya, gülmeye, araba kullanmaya, denize gitmeye, kredi kartının limitini yükseltmeye, hatta mesıncıra girip yazı yazmaya devam ediyorsa iyi bir şeydir bu.

Ama ben doktorların, uzmanlıkları ne olursa olsun, en önemli özelliğinin ikna etme yetenekleri olduğunu düşünüyorum. Mesela, hastanın nesi var anlayamadı diyelim. Anlayamadığını belli ettiği anda bütün karizma gitti. Bunu pek çok doktor biliyor olmalı ki, hastayla ilişkide asgari bir temasa özen gösteriyorlar. “Olabildiğince az konuş, kendinden emin gözük!”  Meseleye vakıf olduğunu hissettirecek bir iki Latince kelime yumurtla ve zarar vermeyecek bir iki de ilaç yaz. Problem çıkarsa bir de film istersin. Bu bir yöntem.

Diğer bir yöntem de hastayı görür görmez baskı kur: – Neyin var amca? – Şuram ağrıyor. – Neresi, göster bakayım? (Hasta sağırmış gibi, bağırılırsa daha etkili olur.) – Karnımda üfül üfül bi’ şey oluyor. – Amca karın ne, üfül üfül ne? Midende mi, pankreasta mı, nasıl bileyim ben? Doğru dürüst anlat! Yoksa halk arasında bağırsak dediğimiz yer de mi? -Yok yok tam böğrümde, gödek cebürğeme yakın. Çok ağrıyınca ense köküme doğru sancıyo. Bazen sırtıma doğru da vuruyo, bödeleklerim mi ağrıyo ne.

Havada uçuşan yabancı kelimelerle gözü korkan amca, basit bir hastalığı olsun, doktor bey oğlu onu bulsun, yazsın ilacını göndersin, iyileşeyim diye düşünmektedir.

– Öksür bakayım! Nefes al! Bırak nefesi! Derin derin nefes al! Bırak nefesi! Bir daha al!

-Aloo! Usta tam ben de seni arayacaktım. Ne oldu bizim araba? Bak çok tutmaz demiştin. Tabii tabii, kaskosu var. Yoksa bir müşteri bul satalım ne uğraşacam, problem çıkaracaksa bana. Tamam haber bekliyorum senden. Ha! Baksana bizim burada bir arkadaş var. Ona bir pasat bulabilir miyiz? Tamam.. peki.. oldu.. kendine çok iyi bak!

 

-Evet… Bi’ şeyin yok amca! Amca!? Ne oldu sana? Hişt! Hemşire! Buraya bakın! Ne oldu birden?

– Ver demedin, ben de tutmaya çalıştım nefesimi. Bu kadar tutabildim doktor bey oğlum. Bağışla! Evet, bu kadar. 

-Senin bi’ şeyin yok!

Hasta kurtulduğuna mı sevinsin, bi’ şeyi olmadığı halde geçmeyen ağrılarına mı üzülsün?

 

MÜNASİP BİR YERDE İNECEK VAR!

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

deneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - sahabet girişdeneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - sahabet giriş