Sevmek bedel ister. Hiç kuşku yok ki Tosya’yı sevmenin de bir bedeli var. “Vatan sevgisi imandandır.” denilmiş. Peki Tosyalı, Tosya’yı seviyor mu? Kendini seviyor mu? Kendine güveniyor mu? Beklentilerini karşılamak için eleştiri yapıp bir çaba sarf ediyor mu? Yahut kendisi sevgi talep ederken yüreğindeki sevgisini de ortaya koyuyor mu? Hakkını yememek lazım. Nerede olursa olsun insanımız, göbekten bir bağla ve güçlü bir anlayışla memleketine düşkündür. Sevgisinin yüksek düzeyde olduğu da aşikardır. Memleketiyle ilişkisini devam ettirmesi, köklerine bağlı kalması ciğerlerine soluduğu havanın Tosya havası olması bir göstergedir. Aidiyetiyle huzur bulması, enerjisini yüklenip gideceği yere götürmesi memleket sevgisinin ispatıdır. Lakin, bunlar yeterli midir bir memleketi sevmek için?
Şehrimizle övünmek elbette güzeldir. Bu da bir sevgi işaretidir. Ancak kuru övünme kuru bir sevgi demektir. Sürekliliği olmayacaktır. Tabiatını seversin, kültürünü seversin, güzelliklerini seversin, kuşunu, çiçeğini, böceğini seversin… Fakat sevgide devamlılık esastır. Bunu sürdürebilmek için o şehrin değerlerini birey ve kurumsal sorumluluklar açısından da yerine getirmeli ki, sevginiz daim kalabilsin.
Her birey ve yönetici kendisini bu bağlamda sorumlu hissetmelidir. Sorular sorup, üzerimize düşeni yapıp yapmadığımız hususunda sorgulama yapmalıyız. Sorunlara cevap aramalıyız. Aksi halde beklenti belasından kurtulamaz ve kendi kendini eleştirmekten öteye geçemeyiz. Kısır döngüden kurtulamayan bundan da zevk alan garip bir psikolojini ürünü olmak ne kadar garip bir durumdur oysa.
Sevgimiz genetik kodlarımıza işlenmiştir. Fakat kendini kurtaran Tosyalıların memleket sevgisinin nasıl bir sevgi olduğunu da sorgulamadan geçemiyoruz. Kuru bir sevgi mi? Şartlar mı böyle davranmaya itiyor. Yoksa yerel anlamda bir sıkıntı mı bulunuyor? Zira, memleketine yatırım yapmayan, dikili ağacı olmayan ve gittiği yerlerde memleketlisiyle kaynaşmayıp mesafe koyanlara ne demeli? Hemşerilerinden uzakta duran, dertleriyle hemhal olmayan kronikleşmiş bir olumsuzluğu da yereldekilerin tavırlarını da üzülerek hep birlikte görmekteyiz.
İşveren esnaf ve tüccar Tosyalıyı işinde çalıştırmazsa, bürokrat ve siyasetçi gittiği yere onları taşımazsa, hemşerisinden kaçarsa, duyarsız davranırsa, ‘aman bana yük olur mu, aman beni mahcup eder mi ya da bir çay veya yemek ısmarlatarak beni zarara uğratır mı, borç para talep eder mi gibi basit sebeplere sığınarak sığ düşüncelerle hemşehrilerinden kaçarsa’ sonuç ne olur? Tosyalı kendi insanın sevmezse bu nasıl sevmek olur? Seviyorsa şayet böylesi bir sevgi samimiyet testine yahut gözden geçirilmeye muhtaç değil midir? ‘Toplu vurmadıkça yürekler’ ilçemizin kalkınması zordur. Milli bir tavır, şahsi korkuların önüne geçmelidir. Birlik ve beraberlik ruhu ikbal beklentilerinin üzerinde durmalıdır. İcraat yapması gerekenler şikâyet üretirse, ileride bana alternatif olur diye yetişkin insanlarının tepesine çökerse bu memleket kalkınabilir mi? Şehrin sorunlarını görmezden gelip, bizzat gelişimi tıkamak, sorunlara çözüm yerine tepki üretmek ve iktisadi kalkınmasına yardımcı olacak projeler yürütmemek, ancak kendisini kalkındırma anlayışının bir semeresidir…
Eleştirilerimizden dolayı umarım bana kızmıyorsunuzdur. Unutmayalım ki, size durmadan nağme düzenler dostunuz değildir. Bazen acıda olsa doğruları söyleyebilmek de düşünce insanlarının görevidir. Seviyorsak eleştireceğiz de. Paylaşacağız da. Gözlerimizi kapamak, hakikatleri görmezden gelmek ve gerçeklerden kaçmaktan ne işe yarar ve bizi nereye kadar götürebilir ki…
Şehircilik gününüz kutlu olsun vesselam.


Yorumlar kapalı.