İnsanın yüreğine düşen bir sonbahar yaprağı gibidir vedalar. Hafifçe sallanır, bir an havada asılı kalır ve nihayet toprağa dokunduğunda, geride bıraktığı hüzün, sararmış bir anıya dönüşür.
Belki de hayat, bize en çok vedalarla öğretir ayrılığın dilini. Çünkü her el sallayış, her son bakış, içimizdeki bir parçanın sessizce göç etmesidir.
Camdan süzülen güneş ışığıyla aydınlanan yüzler artık geçmişte kalmıştır. Gemi hareket ettiğinde uzaklaşan bir siluet gibi küçülür gözlerde, insan denilen varlık. Bir eksilme vaktidir zamandan ve duygudan.
Kokular rüzgâra karışacak, yaşanmışlıklar ise duyguların toprağına. Hatıralar bir daha asla aynı bahçede çiçek açmayacaktır.
Vedaların acısı, kopan bir ipten çok, yavaşça çözülen bir düğüm gibidir. Her adımda biraz daha gevşer. Her gevşeyiş, bir yerlerde sızlatan bir boşluk bırakır.
Belki de en zoru, alışkanlıklarımızın vedasıdır. Sabah uyandığında ilk görmeye alıştığın o pencere, akşam çayını paylaştığın o koltuk, hatta yolda yürürken dinlediğin o şarkı… Hepsi, birer birer sessizliğe gömülür.
Sanki zaman, elinde bir fırçayla gelir ve hayatının duvarına yeniden çalar boyasını. Önceki renkleri siler. Üzeri örtülü zayıf bir tonun yansıması kalır sadece…
Vedalar, bize en çok da “değer”i öğretir. Kaybettikçe anlarız tutunduklarımızın kıymetini.
Bir de “belki”ler vardır vedaların gölgesinde. Belki bir gün yine aynı sokakta karşılaşırız. Belki o mektuplar, hatıra defterleri ve yazılar bir gün okunur. Albümlerin fotoğraflarına tekrar tekrar bakılır. Belki gökyüzü, aynı yıldızları yeniden üzerimize serper. Bu “belki”ler, yüreğimize attığımız darbelerdir aslında.
Peki ya özlem? O, vedaların çantasına sakladığı en ağır yüktür. Gecenin bir yarısı ansızın çalar kapınızı. Bir fotoğrafa bakarken, bir çiçek kokusunda, hatta bir çay kaşığının şıngırtısında bile karşınıza dikilir.
Bugün, belki siz de bir vedanın eşiğindesiniz. Belki bir şehir, bir insan, bir hayat, bir duygu, bir düşünceden… Bırakın gözyaşlarınız aksın. Çünkü her damla, yüreğinizin temizlenme ritüelidir. Ama unutmayın; Hiçbir veda gerçekten sonsuz değildir. Ruhumuzda biriken her ayrılık, bir gün farklı bir yerde zamanda mekânda ya da insanda buluşmaların tohumu olarak yeşerecek. Tıpkı kışın ardından gelen ilk cemre gibi…
Vedalar, hayatın bize fısıldadığı bir şiirdir. Acıtır, ama aynı zamanda olgunlaştırıp büyütür.
Her veda, yeni bir “merhaba”nın kapısını aralar. Güneş batarken, aslında bir başka ufukta doğmak için kaybolur kızıllığın içinde.
Yorumlar kapalı.