Alacakaranlık kuşağında iktidar hayali!..

Komplo
teorilerine aklımı/beynimi kiralamadan, teorilerin olabilirliklerini kendi
zihnimde tartışmaktan, muhalif ya da müzahir cephesine yazılmadan önce tercih
ettiğim bir “gerçeği yakalama” arayışını uygun görenlerdenim.

2013
yazındaki Gezi olaylarının ilk haftalarına yakından tanıklık etmişliğim,
olayların seyri ve sonrası hakkında yapılan tüm analizlere farklı
perspektiflerden bakabilme imkanı verdi bana. Olayların özü net olarak bir “kalkışma/isyan”
hareketi idi. En açık delili, Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nin
kuşatılması, ele geçirilmesi için ölümüne verilen mücadele olarak hem
kayıtlarda hem de hafızalarımızda henüz bütün canlılığı ile yerini koruyor.
Olayın, Gezi parkında yeri değiştirilmek istenen 3-5 ağacın çevreci duygularla
korunması olmadığı daha ilk anlarda adını duyduğumuz Taksim Dayanışma Platformu’nun
basın yoluyla tüm dünyaya duyurduğu açıklamalarından açık ve net olarak kendini
gösteriyordu; Türkiye’nin önlenemez bölgesel güç devşirmesinin önünü kesmek,
öngörülemez duruştaki liderini/liderliğini sonlandırmak.. bu tespite “iddialı”
diyorsanız, internetten bulup okuyun Taksim Platformu’nun açıkladığı istekleri
ve devamında yaşanan olguları. Ve kendi iç dünyanızda o yaşanmışlıkları yeniden
yorumlayın.

Daha
önce bu köşede yazdığım için tekrar detaylarına girmeyeceğim o Gezi
kalkışmasını sahiplenen bir siyasi olguyu dikkatinize yeniden getireceğim.

Geride
bıraktığımız Perşembe günü CHP tarafından düzenlenen 19 Mayıs yürüyüşünde;
partililer Kemal Kılıçdaroğlu öncülüğünde Anıtkabir’e yürüdü. 23 Nisan Milli
Egemenlik Bayramında Cumhuriyet gazetesinin öncülük ettiği alternatif kutlama
etkinliğini ve o etkinlikte CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile HDP Eş
Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve MHP Genel Başkanlığı’na adaylığını açıklayan
Sinan Oğan’ı buluşturan anlayışın sokağa taşmış biçimini Perşembe günü hep
birlikte tv ekranlarından izledik.

Kılıçdaroğlu’nun
son zamanlarda özellikle de Almanya ziyareti sonrasında dozunu durmadan
artırdığı “sokan çatışması (iç savaş)” kışkırtıcılığı söyleminin
pratiğe dönüş provasını Perşembe günü sergiledikleri yürüyüşte görüp
izledik. 

Yürüyüşe
Genel Başkanları öncülüğünde katılan CHP’lilere eklemlenmiş tüm sol gençlik
grupları dikkati çekerken, katılanlardan CHP İstanbul Milletvekilleri Eren
Erdem ve Mahmut Tanal’ın da başını çektiği bir grubun söylediği
marşlar, gelecek günlerde ülke genelinde başlatılması düşünülen eylemlerin
içeriği ve kapsamı hakkında olabileceklerin ipuçlarını veriyordu. Ülke birlik
ve bütünlüğünden yana olan insanları şoke eden marş, –hafızam beni
yanıltmıyorsa- solcu/komünist terörden beslenen gençliğin en etkili
fraksiyonlarından Dev Genç’in “savaş çağrısı” temalı marşı idi.
Bu marş, son zamanlarda Dev Genç’in yerine ikame edilen; CHP’nin hiçbir
eylemini kınamadığı, tam aksine gerektiğinde koruyuculuğunu yaptığı  terör örgütü DHKP-C’nin kullandığı bir
marş. Milletvekillerinin öncülüğünde hep birağızdan seslendirilen marş, “Savaş
vakti yaklaştı; al silahı, vur beline emperyalizme karşı. Deniz Gezmiş, Mahir
Çayan devrim için öldüler, devrimciler ölür ama devrimler durmaz sürer. Yolumuzun
önderleri Mahir, Hüseyin, Uaş haykırıyor, gerillalar kurtuluşa kadar savaş!”

dizeleri ile bezenmiş bir savaş çağrısı.

Gezi
kalkışması sırasında, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı
Gürsel Tekin, 27 Mayıs 2013’te düzenlediği basın toplantısında, 1
Haziran 2013 günü Kadıköy’de yapılacak “Demokrasi ve Özgürlük Mitingi”ne
tüm İstanbul halkını davet ederken “Ben de özgürlük ve demokrasi talep
ediyorum. ‘Bu ülkede barış olmasını istiyorum’ diyen herkesi davet ediyoruz”

çağrısına cevap verenlerin tüm ülkeye yaydıkları kaosun aldığı canları,
söndürdüğü ocakları, ekonomideki etkileri halen süren yüz milyarlarca dolarlık
zararı hatırladığımızda, CHP’nin geleceğe dönük planlamalarının topluma
maliyetini  düşünmek bile doğrusu kabus
gibi.

Kılıçdaroğlu’nun,
iki gün önce İstanbul Yoğurtçu Parkı’nda 5 bin gencin partiye katılım töreninde
yaptığı konuşmada iktidarı suçlarken söylediği “Onların elleri kanlıdır.
Onlar özgürlük isteyen insanları susturmak isterler. Hukukun üstünlüğünü
savunmak isteyenleri susturmak isterler. Kanla ve gözyaşıyla susturmak
isterler. Onun için söylüyorum. Bedeli kan bile olsa meydanlara özgürce
çıkacağız. Hiç kimse endişe etmesin. Eğer bir bedel ödemek varsa, o bedeli önce
ben ödeyeceğim. Halkım ve gençler için”
ifadesi, Gürsel Tekin’in üç yıl
önceki çağrısıyla birebir örtüşmüyor mu?

Alacakaranlık kuşağında iktidar hayali!..

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

deneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - sahabet girişdeneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - sahabet giriş