Anneler Günü; 366.’nın ilk çeyreği mi?..

14 Şubat, Dünya Sevgililer Günü. 8 Mart, Dünya Kadınlar Günü. Mayıs ayının 2. Pazar’ı Anneler Günü. Sevgilisine ihanet edenin, sevgilisinin gözünü boyamaya çalışma; emeği sömürenin feminizm kılıfında çarklarını döndürmeye devam; aile kutsiyetinin üzerinde tepinen yozlaşmışlığın “ana” imgesi arkasına saklanarak kendini avutma adına icat ettikleri evrensel boyutlu, kapitalizmin dişlilerini yağlamaya yarayan günlerden bir kaçı bunlar. Aynı dişlinin çarklarını hızlandırmak için, bu genel kabullere ek, bir de özele indirgenen ‘bilmem neyin yıldönümü” kutlamalarını da eklediğinizde, ortaya çıkan manzara; uğruna canlar adanabilen sevgililerimiz adına da, alın terinin her damlasının kutsallığındaki helallik kadınlarımız adına da, varlığımızın ana rahmine sahipliği kadar sınırsız haklar zincirinin tüm halkalarına sinmiş “ana”mızın kurban edildiği bu samimiyetsiz, bu ruhsuz, bu vahşi çarkın gerçekliğini dillendirmek bile, baskın itirazlar ve ezberletilmiş yoz algılar karşısında belki de kınanmanın gerekçesi olacaktır ama, işin gerçeği bu…

 

İnsanların duygu dünyasını, emeğin ve hak arayışının, bireysel varlık serüveninde varlığına sebep olan varlığın yüceltilmesini bir güne indirgeyen samimiyetsiz anlayışın zirve noktalarına taşınan bugünlerle, hedef kitlelerin çılgınca harcama duygularını kamçılamak ve sömürmekten öte, hiçbir kalıcılığı yoksa, ben neyleyeyim o “günü”.

 

Amaç, sevdiğimize sevgimiz sunmaksa; amaç kadının kadınca varlık içindeki haklarını teslim etmekse; amaç, anneleri anmak ve onurlandırmaksa; tüm bunların bir yaşam biçimi, bir yaşanan tüm zamanlara yaygınlaştırılıp içselleştirilmesi olmalı değil mi? Yılın 365 günü çileden çıkarılan varlığa, yılın son çeyrek gününe sığdırılmış bir riyakarlığın değerler halkasındaki kıymet-i harbiyesi ne olabilir ki? Evlilik yıldönümü, doğum günü, sevgililer günü; …günü, …günü, …günü, özellikle feminizmin de ağırlıklı olarak arka planında yer aldığı kadın varlığı üzerinde oynanan, kadınların, “kadınca kaprislerinin” tavan yaptığı, çiçeklerin, cicili bicili hediyelerin beklendiği günlerden biri olarak algılarsanız; içinde “kadın” geçen tüm günleri, birbirinin aynısı, kutlama mesajları basitliğine indirgerseniz; hele bu anlayışı kamu kurumlarının, STK’ların “mış” gibi düzenledikleri, panayır şenliklerinden öteye geçmeyen/geçemeyen etkinliklerle salon toplantılarına indirgediğinizde, yaşanan ironik durum, çok gülünç ve düşündürücü bir manzara. Anneleri anmak ve onurlandırmak amacıyla tüm dünyada farklı zamanlarda kutlanan “Anneler Günü”, ülkemizde 1955 yılından bu yana, Türk Kadınlar Birliği başta olmak üzere her yıl çocukları için büyük fedakarlıklara katlanan annelerden birini yılın annesi seçiyor; “Yılın Annesi”nin kişiliğinde tüm annelere iyi dilekler sunup, günleri kutlanıyor.

 

Sözü uzatmadan, Üniversite kapısındaki kızları, kadınları, anneleri; işyerlerindeki kızları, kadınları, anneleri; ailesini ayakta tutma adına merdiven altı atölyelere, temizlikçi pazarına, gıda toptancılarının atıkları arasında gıda arayan kızları, kadınları, anneleri anmayanların maskeli balo anlayışındaki “Anneler Günü” ikiyüzlülüğünü kınıyorum. Kızlarımız, kadınlarımız, analarımız adına, insanlar arasındaki eşitsizliklerden bahsetmek daha doğru değil mi? Gücün, iyiliğin, doğruluğun, güzelliğin, yetkinin, etkinin paylaşımından bahsetmek akla ve gönle daha yatkın değil mi? Saygı, sevgi ve esenlik dileklerimle…

Anneler Günü; 366.’nın ilk çeyreği mi?..

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Giriş Yap

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!