Hayat koca bir yalan diyoruz çok zaman. Hayat yalan ise ne gerçektir peki? Her dünyanın kendine ait gerçekleri var elbette. İnsanların da yaşadıkları ömür süreçleri boyunca kendi gerçeklikleri yok mudur? Her anı mücadele içinde geçen insan, iç dünyasında da ayrı bir mücadelenin pençesinde. Bazen fikri, bazen duygusal bazen de ruhi olarak inişli çıkışlı bir irade savaşı veriyor.
İşte insanın bu karmaşık iç dünyasında bir kırılma yaşandığında; ideal bildikleri, güvendikleri ya da inanç bildiği her ne ise kırılmanın yaşandığı alan; değeri, kişisi, ideolojisi veya manevi yönelişi de zarar görmektedir. Evet, kişi düşünsel, duygusal ve manevi dünyasında dengesini yitirdiğinde, iç dünyasındaki topallık da kendisini gösterir. Topallık olur da aksaklık söz konusu olmaz mı? Kaçınılmaz olarak aksaya aksaya yürümeye başlayan fikir veya duygular, en küçük bir çukurla karşılaştığında düşmekten de kendisini kurtaramaz!
Bir seçim üzere yolculuğunu sürdüren insanoğlu, herhangi bir nedene bağlı olarak zorlama bir çabayla bu seçiminden vazgeçerek yeni bir yönelime girerse; yeni tercihi ile birlikte eski yaşantısında da kayıplar yaşaması muhtemeldir. Gerçek kaybolup da yerini yalancı hayaller doldurduğunda; kendini inandırdığı bu yalanı yaşamak bile insanın bir başka gerçeği olarak karşımıza çıkar. Yalancı gerçek karşısında kendi gerçeğini kaybetmişlerin yaşadığı manzara; ne ile tarif edilebilir acaba? Bir ara boşluk mu, duygu kırılması mı, eksen kayması mı yoksa kendinden ve sevdiklerinden kopuşu mu?
Bu yalanına kendisini inandıran ve onu kendi gerçeği yapan insana çevresi de inanmalı mı? Ona küsüp sırt mı dönmeli, elinden tutup çıkarmaya mı çalışmalı yoksa bırakıp yıkıldığı yere kadar gitmesine izin mi verilmelidir? Kısa süreli de olsa yaşadığı rüyayı gerçek sanırken, bu yalancı gerçeğin duvarlarına çarparak tekrar kendi gerçeğine elbette dönecek olan; arkadaş, dost ve sevdiklerinize nasıl bir muameleyi reva görmelisiniz. Diyelim ki, yanlışını fark ettiler. Yani eski gerçeğine dönüp sizden özür dilediler. Ne yapılması lazımdır? Yeni seçimi ile kendisini ve etrafını kıran birisinin yaşadığı sahte gerçekliği, onların yaşanmışlığından saymayacak mıyız? Neticede bize göre sahte bile olsa, onlara göre yeni gerçeklik yaşanmışlıklarından değil midir?
Evet, her insanın hayatında böylesi sapmaları az veya çok bulunmaktadır. Bir hayal uğruna koşup kaçan, kendi gerçeği ile yüzleştiğinde ise yaptığı hatanın farkına varıp özür dileyenleri, sinenize basabilirseniz bu bir erdemdir. Büyüklüğün şanındandır. Ancak, içine düştüğü durumun farkına varsa bile bir inat uğruna hatasını sürdüren insanların aklını, selim bir akıldan saymak mümkün değildir. Onlar, kendi iç savaşına yenik düşmüş ve sahte bir dünyanın esiri olmuşlardır. İhtiraslarına, kıskançlıklarına ve nefsine yenik düşerek, yalancı gerçekliğin isteğine karşılık vererek bu yalanına aldanan insan, onun tatminini sağladıktan sonra yeniden başa dönse bile ne anlam ifade eder, geride bıraktıklarıyla. Ya da dönmese ne anlamı vardır, kendi boğulmuşluğunu sürdürürken. Kalp kırılmış, yalan rüya yaşanmıştır bir kere… Yine de muamele açısından tercih ise size kalmıştır elbette!
Böyle çelişik manzaralar yaşanmaması için insan, kendi hayat gerçeğinden uzaklaşmamalı. Makul ölçüler içinde akl-ı selimle ve dengede hareket etmeli. Kendini inkâra kalkışanların sonu, elbet bir gün rüyadan uyanmakla ve hüsranla sonuçlanacaktır. Ama er, ama geç! Kırılan dallar ise yerinde durmayacağı gibi, o gerçeğe dönmek de o kadar kolay olmayacaktır hiç kuşkusuz.
Kendi gerçeğinizle yaşamak ve ihtiraslarınıza yenik düşmemeniz dileğiyle.
Yorumlar kapalı.