Türkiye yepyeni bir döneme girdi. İster Ak Parti iktidarı devam etsin, ister etmesin; tüpten çıkan macunu tüpe geri sokmanın imkansızlığı kadar kesin olan bir toplumsal vakıa var ki, politik alanda hiçbir güç bundan böyle geliştireceği siyasi projelerinde bu olguyu gözardı edemeyeceklerdir. Edenler, kendilerini demokratik alanın dışına konuşlandırmış olurlar ki, bunlar yazı konumuzun dışında kalıyor. Sözümüz, demokratik yöntemlerle varlık ve iktidar arayışında olan odakların, değişen siyasi konsepti doğru okumaları, geliştirecekleri projelerde eskiden kalma köhnemiş fikirlerle günümüz insanının değer algılarından, siyasal dinamiklerden beklentilerine karşılık verilmesi zorunluluğunu ifade etmek.

 

12 Eylül’de oylanan reformlar Türkiye için çok önemli, fakat demokrasi açısından yeterli mi sorusuna hiç kimse “evet yeterli” diyemez. O değişimi toplumun gündemine getirenler başta olmak üzere “Evet” diyen herkesin buluştuğu ortak payda, “Yetersiz ama Evet” argümanı olduğuna göre, insanımızın beklentilerinin çok daha geniş kapsamlı bir toplumsal sözleşmeye susamışlığının ifadesidir. Buna “Hayır” cephesinin siyasi aktörleri kadar, o cepheyi söylemleriyle ve oyları ile tahkim edenlerin bile katıldıkları, salt siyasi inatlaşmadan prim çıkarma ve iktidarı yıpratma amaçlı itirazları arasında, değişimin ihtiyaç olduğuna değil, değişimi getirenin siyasal kimliğine itiraz olarak şekillenen bir muhalif duruş sergilediklerine de kuşku yok.

 

Şimdi sıra dillendirilen “değişim” ortak payadsı üzerinden hareketle “mini anayasa değişikliği”nden “maksi değişiklik”te yoğunlaşan açık veya zımni onayın hayata geçirilmesine. Mini değişim sürecinde aşure çorbasına malzeme devşirir gibi fındık, fıstık, kayısı fiyatlarına sarılanların da; kendi karanlık hayal dünyasındaki vehimlerden bölünme öcüleri üreten zihin sefaletinden medet umanların da; sağduyu sahibi siyasal aktörlerin, kanaat önderlerinin, entelektüllerin, akademisyenlerin de; tüm önyargılardan, kişisel ikbal ve rant beklentilerinden uzak, çağdaş dünyadaki yerimizi almamıza katkısı olacak modern bir toplumsal sözleşme için elini taşın altına koyma zamanı. Zaman, klişeleşmiş köhne korkulardan kurtulma zamanı. Hem siyasi ve toplumsal hayatta, hem de rejimin organlarının tümünde, köklü bir değişimi elbirliği ile meydana getirme zamanı.

 

Sadece Ak Parti düşmanlığının bir araya getirdiği laik, solcu, milliyetçi ve Kürt muhalefetiyle iktidar arasındaki bölünmüşlük, hükümetin Meclis’e sunduğu her sorunu ihtilafa dönüştürmeyi bu millet hak etmiyor. Demokratik ve özgür bir devlette herkesten kabul gören konuların bile, siyasete kurban edilmesi yada iktidar değişiminin bir enstrümanı gibi kullanılması, mevcut hükümetten kurtulma malzemesi yapılması artık toplumsal karşılık bulamıyor ve bulmamalıdır da. Siyasi partilerimiz, değişmekten, gelişmekten yana ağırlık koyan toplumsal arzularla devletin ve toplumun genel çıkarlarını eşleştirmekten çok, kendi özel siyasi taleplerini birbirinden ayıramıyorlar.

 

Bu bağlamda, kendisini sosyal demokrat olarak niteleyen CHP, özgürlüklere ve demokrasiye düşman, ırkçı bir partiye dönüştü. Kuruluşundan bugüne batı yanlısı söylemi terk edip, bugün Ak Parti’nin AB üyeliği doğrultusunda yerine getirdiği reformlara karşı en sert muhalefeti o sergiliyor. Fakat asıl tehlike sosyal demokrat kimlikli bir partinin, demokratikleşme ve özgürlüklerin güçlendirilmesi yönündeki girişimlere inanmaması.

 

Normal şartlarda pek dikkate alınmayan, ancak kritik noktalarda ve kriz anlarında kendilerine atfedilen “etkili eleman” pozisyonundaki muhalefet parçacıklarının da gelişmiş ve genişletilmiş demokrasilerdeki aidiyetler ve marjinaliteye düşme endişesini çok fazla dikkate almazsanız, Türk siyasetindeki iki ana atardamar arsında gözlenen ritmik bozukluğun onarıma ve muhtaç olunan çağdaş reformları elbirliği ile gerçekleştirmeye mecbur olduklarını, bu mecburiyetlerden kaçınan tarafın, “bi taraf” olanın “bertaraf olma” ile karşı karşıya kalacağını bilmesinde yarar var. Bu nedenle, artık vehim ve korkularından kurtulmuş, halkına güvenen sağduyu sahibi muhaliflere ihtiyaç var. Tüm engellemelere karşın, Ak Parti’nin 8 yılda gerçekleştirdiği reformlarla toplumsal beklentilerin sonuna gelinmiş değil.

 

Aksine bütün düzeylerde hâlâ var olan çatlakları onaracak türden yeni ve kapsamlı bir anayasanın hazırlanmasına olan ihtiyaç, Türkiye’nin demokrasi, özgürlükler ve insan haklarına saygı açısından model bir ülke olması için, daha katedilecek çok yol bulunduğunu artık fark etmenin zamanı geldi. Türkiye’de rejimin yanı sıra toplumsal istikrarı bozmadan çözüm bekleyen Kürtlerin anayasal, kültürel ve hatta siyasi taleplerinin yanı sıra, laik olduğunu söyleyen bir ülkede her alanda çoğunlukla eşit olma hakkı bulunan “Zenci Türkler”in dini ve mezhepsel sorunları da çözüm bekliyor. Siyasiler, bunları artık görmemezlikten gelemezler, gelmemeliler.

Korku rejimi bitsin artık..

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

deneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - sahabet girişdeneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - sahabet giriş