LATİFELERİMİZ  -1-

 

Ara sıra şöyle içten bir tebessüm edemesek, dünyanın yüküne, sıkıntısına tahammül etmek zor olurdu biz insanoğlu için. Öyle zamanlar olur ki, insan dünya meşguliyetlerinden bir an olsun uzaklaşmak, derdini unutup kafa dağıtmak ister. Bir gereksinimdir şöyle sıcacık bir gülümseme. Bu konuda önemli nokta, ifrata vardırmadan, gülmenin ve güldürmenin dozunu ayarlayabilmektir. Çünkü dozunda gülmek kişiyi canlandırır, negatif ruh halinden ve rehavetten kurtarır. Gülümsendiğinde yüz kasları bir anda harekete geçer. Daha keyifli bakar insan etrafa ve olumlu enerji dağıtır çevresine. Hem biraz olsun rahatlayıp stresten kurtulmaya vesile olan espri ve tatlı şakalar insanları birbirine kaynaştırır, sosyal bünyenin sağlamlaşmasına katkıda bulunur. Aradaki kırgınlıkları, öfke ve nefreti yok edip, muhabbet ve yakınlaşmaya vesile olur.

 

Her konuda olduğu gibi şaka mevzusunda da önemli olan ayarı tutturabilmektir. Şaka yapayım derken kimseyi kırıp rencide etmemektir. Çünkü latife yani şaka yapmak, söz inceliklerini bilmeyi ve bunları uygun şekilde kullanmayı gerektirir. Bu incelikler de söylenen sözün yalan, argo, müstehcenlik vb. kirlerden arınmış olmasını şart koşar. Latife diye adlandırılmayı hak eden şakalar, beklenmeyen zamanda ama yerli yerinde yapılan, ağızdan bir çırpıda çıksa da, zeki ve çevikçe planlanmış, güldürürken düşündürebilen latif şakalardır. Bazıları öyle ağır şakalar yaparlar ki, bir çare bulunamaz telafi etmek için zararı. Hem şaka yapılanın yüzü kızarır utancından, hem de nasıl toparlayacağını şaşırıp kalır şakayı yapan. “Şaka yapmıştım, ben pişmanım” demek bir çözüm olmaz böyle zamanlarda. Anlayacağınız letafet falan ortadan kaybolur gider.

 

Şakadan atışmalarıyla düşündürerek güldüren Karagöz-Hacivat skeçleri, söze son noktayı koyan Nasreddin Hoca’nın latif nükteleri kültürümüzün mizahi esintileriydi bir zamanlar. Maalesef günümüzde bu karakterlere ancak ilkokul kitaplarında ya da bazı televizyon kanallarının Ramazan programlarında rastlıyoruz. Şimdiyse gülmek için onların yerine, televizyon dizilerinin argo ve müstehcenlik kokan, incelikten uzak esprilerine muhatap oluyoruz.

 

Bir de sadece şakayı yapanın güldüğü şakalar mevcut ki çeşitleri bol. Kamera şakaları, sulu el şakaları, telefon şakaları gibi rahatsız edici ve küçük düşürücü şakalar bunlar. Maalesef tüm başına gelenlerin bir şaka olduğunu öğrendiğinde şakaya maruz kalan kimsede gülecek hal kalmıyor.  Çünkü duyduğu korku ve şoktan kurtulmak pek kolay olamıyor. Olsun(!), zaten burada güldürmek değil, bizzat tek tarafın güldüğü bir eğlence amaçlandığından, şakalanan kişinin ağlamaktan beter olması kimsenin umurunda olmuyor.

 

 

LATİFELERİMİZ -2-

 

Kurt kuzu hikayesini biliriz hepimiz. Şaka ile yalanın arasındaki sınırın ne denli keskin olduğunu anlayalım diye çocukluğumuz boyu anlatılmıştır bize: Aklı sıra şaka yapıyormuş yalancı bir çoban yaşadığı köyün ahalisine. Kurt geldi diye ortalığı velveleye verip, yatıyormuş yerlere kendisine inananların haline gülüp. Bir gün gelip şu meşhur kurt çıkınca ortaya, inanmamış bu sefer tabii ki kimse ona. Malumunuz, son pişmanlık fayda vermemiş, kimse kurdu kovalamaya gelmemiş, hain kurt da bütün kuzuları afiyetle yemiş.

 

Çocukluğunda herkes bu hikayeden büyük dersler çıkarıp, yalanı alet ederek eğlenmekten uzak dursa da yaş seviyesi arttıkça yapılan şakaların bir çoğu yalan merkezli olabiliyor. Belki zekice bir latife üretmek için akıl yormaya kaçınılıyor. Belki de insanları doğru olmayan ifadelerle şaşırtıp güldürmeye çalışmak daha kolay geliyor. Efendimiz’in de (s.a.v) şaka söz konusu olduğunda üzerinde durduğu niteliklerin başında yer alıyor içine yalan karışmaması. “İnsanları güldürmek için yalan söyleyenlere yazıklar olsun”, “Muhakkak ben de şaka yaparım fakat doğru konuşurum” buyuruyor kainatın en Latif İnsan’ı (s.a.v).

 

Allah Rasulü (s.a.v) de şakalaşırdı. Fakat O’nun latifelerinin özelliği yalan, alay ve korku içerikli olmamaları; latif ve keskin bir zeka ürünü olmalarıydı. Özellikle yoksul, yaşlı ya da sevgi ve ilgiye muhtaç insanlarla şakalaşır, böylece onların gönüllerini ferahlatmayı amaçlardı. Efendimiz’in (s.a.v) kendisiyle “iki kulaklı” diye şakalaştığı Hz. Enes (r.a) Efendimiz’in ailesiyle ve çocuklarla şakalaşmada insanların en önde olanı olduğunu belirtirdi.

 

Efendimiz (s.a.v) bir defasında, “İhtiyar kadınlar cennete giremez” buyurarak şakalaştığı yaşlı bir hanımın üzüldüğünü görmüş ve tebessüm ederek onu ferahlatmıştı: “Doğru, ihtiyar halleriyle cennete giremezler, çünkü Allah Teala onları gençleştirecektir.” Yine Efendimiz’in zekice ve nezih şakalarından biri de kendisi için bir binek temin etmesini isteyen yaşlı bir sahabi hanıma “Seni bir deve yavrusuna bindireceğim” diye buyurmasıydı. “Ama deve yavrusu beni nasıl taşır?” diye şaşkınlıkla soran hanıma, “Her deve, bir devenin yavrusu değil midir?” diye cevap vermişti. Semerkand Aileden alıntıdır.

LATİFELERİMİZ -1-

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

deneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - sahabet giriş - Aviator oynadeneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - sahabet giriş - Aviator oyna