MEMUR TİPLERİ

 

Yeryüzünde yüzlerce çeşit insan var. Çoğuyla bir derdim yok Allah’a şükür. Bakıyorum onlara bir otobüsün penceresinden bakar gibi. Ne bir faydam var ne bir zararım. Geçip gidiyoruz, bir otobüs molasında köy yapımı reçel ve türlü marmelata bakarkenki yüz ifadesiyle. Vay canına, böyle biri de varmış dünyada diye…. Mutluyuz, çünkü habersiziz birbirimizden. Belki de habersiz olduğumuz için göz göze gelince gülümsüyoruz birbirimize. 

 

Keşke tanımasaydım dediğiniz ya da keşke bu yüzünü görmeseydim, bu huylarını öğrenmeseydim dediğiniz insanlar oldu mu hiç? Olmuştur. Benim oldu. Bunlar hakkında birtakım genellemeler yapabilmek için olay mahallinden uzaklaşmanız gerekir. Yoksa sahici bir tespit yapmanız sıcağı sıcağına kolay değildir. Ben de yapamadım yıllardır.Ancak emekli olduktan sonra bazı kişileri tahlil etme imkanı buluyor insan. 

 

Bir dönem çalıştığım, çalışmak zorunda kaldığım insanlar geldi aklıma. Mesut Bey mesela. İki çocuğu vardı ve çalışan eşi. Her ikisi de iyi kazanıyorlardı. Bir tane evleri, arabaları vardı.Mesut Bey tam bir memurdu.

Düzenliydi Mesut Bey. Evinde kitaplarını düzgün dizmeyen Kaan’la, oyuncaklarını toplamayan Hakan’ı aynı anda cezalandırmak için şunu yapardı mesela: “Hakan kanepeye çık,” derdi. Çocuk şaşkın… “Çık çık! Baban emrediyor! Emir demiri keser.” Hakan kanepeye çıkar. “Kaan gel bakalım kardeşinin yanına! Gel lan eşek sıpası, patlatırım bir tane!”

 

Suçlu, ürkek çocuklar yan yana durur. “Eveeet”, der Mesut Bey, “boylarınız eşitlendi mi?” Çocuklar bir ağızdan, “evet” dedikleri an Mesut Bey iki çocuğun kafasını birbirine tokuşturur, böylece onlara ortak ve adaletli bir ders vermenin haklı tatminiyle odadan çıkarken, bir daha odanızı böyle dağınık görmeyeceğim, der. Böyle düzenlidir Mesut Bey. 

 

Sonra İkiz Kardeş Beyler vardı mesela, bir kulakları sürekli telefondadır. İş yerinin koridorunda yavaş yavaş sinsice, ayaklarının ucuna basarak dolaşır, kapı önlerinden geçerken kapı açıksa içeriyi göz ucuyla süzer, kapalı ise sanki ilk defa görüyormuş gibi kapıda takılı levhaları kelime kelime okur, içeride ne koşulduğundan haberdar olma merakını gidermeye çalışırlar. Diğer çoğu memurlar gibi işyeri dedikodularıyla besleniyorlardı. Denizaltı canlılarının ağızlarını açıp plankton yediği gibi dedikodu yaparlardı Beyler. Kapı önlerinden yavaşça geçer, neler konuşulduğunu anlamaya çalışırdı.

İkiz kardeş beyler kimlerle, ne mi iletişir? Birbirlerinden başka hiçbir şeyle, hiçbir kimseyle. İşyerlerinde beraber, çarşıda beraber, markette, kasapta, pazarda hep birliktedirler. Onlar hafta içi hiç boş durmazlar. Onlar bir borsacıdır. Borsayı arar bir takım hisseleri satar, bir takım hisseleri alır, devletin elektriğiyle çalışan bilgisayarları internetten canlı yayında borsayı sürekli takip ederler, bakar, hep bakarlar, bir takım hisseleri tekrar alır ve satarlar. İşyerinde idareci nazarında bayağı da gözdedirler bu beyler. Ne de olsa müdür beyin borsa takip işlerini de yürütmektedirler.  

 

Sonra  mesai biter. İkiz kardeş Beyler o kadar çabuk çıkış kapısı önünde hazır olurlar ki, dakika sektirmezler, işe yeni gelmiş kadar dinçtirler. Kapıdan çıkıp hızla sabah kimin arabasıyla gelmişlerse o arabaya kurulur, birer tane sigara yakarlar ve evlerinin yolunu tutarlar. Bugün işte çok yorulmuşlardır. Kazandıkları helal maaşlarını çoluk çocuklarına afiyetle yedirirler. Devlet adına çoğu zaman günlerce, hatta aylarca, mesai devam çizelgesi hariç, “çoğu zamanda tasarruf olsun diye birbirlerinin yerine taklit imzalar atarlar”, bir tek imza atmayan bu Beyler, kamu oyundan hiç tepki almazlar. Almazlar;çünkü vatandaşın işiyle, Devletin işiyle “işleri” olmaz bu beylerin. Sorumluluk bazında etliye sütlüye karışmazlar. Sallarlar başı, alırlar maaşı, geçip giderler.

Neyse…

Çalıştığın yer ve oranın kuralları farkında olmadan seni dönüştürür. Çok az babayiğit böyle ortamlarda kendini koruyabilir.

Büyük şair rahmetli Cahit Zarifoğlu, ülkenin biricik radyo televizyon kanalında çalışırken, masasının üstünde seccadesi mutlaka dururmuş. Namaz vakti geldiğinde abdestini alır, müessese “mescidi olamayacak kadar çağdaş” olduğu için seccadesini serer, oracıkta namazını kılarmış.

 

Tedbirli olmakla korkaklık arasında gidip gelen ve rızkı verenin kim olduğunu unutan insan, zamanla dönüşüm geçirip, tırsık bir memur tipine dönüşüyor. Özgür insandan köle insana yolculuk… Manen dipçiklenmiş, ezilmiş, tamponu düşmüş, ikinci sarı kartı görüp oyundan atılma korkusuyla yaşayan, ama cebine her ay giren bir parayla, lojmanlarla ucuz yemek, kreş ve beleş servisle başı okşanmış bir insan…

 Orası neresi?

 Orası bir insan…

 

MEMUR TİPLERİ

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!