Artık
“seçim bizim iç işimiz” demenin bir anlamı kalmadı. Eğer
bölgesinde iddia sahibi bir ülke iseniz, dünya egemenleri sizi size bırakmıyor,
bırakmak istemiyor.

Bu
durumu böylece tespit edip bir kenara not edelim. İddia sahibi her ülkede, akıl
tutulması yaşamayan tüm aklı başında akademisyen, entellektüel, gazeteci, aydın
ve kanaat önderi bu tespitler ışığında safını belirler. Kendi iç meselesinde
rakipleri ile kıyasıya yarışsa da dışa karşı aynı safta durarak, içişlerine
başkalarının karışmasının karşısında durur.

İletişim
çağında bunları görüp tespit etmek hiç zor değil; Avrupa’nın önde gelen
ülkelerinden Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ya da Amerika Birleşik
devletlerindeki siyaset aktörlerine akademisyen, entellektüel, gazeteci, aydın
ve kanaat önderlerine bakın; içerde birbirini boğazlarcasına rekabet ederken
hiçbiri, ülkesinin uluslararası dış politikası söz konusu olduğunda ya ülkeyi
idare eden rakibinin arkasında duruyor veya en azından suskun kalmayı tercih
ediyor.

Ülkemize
bakıyoruz, özellikle siyasi liderlerimizden Bağdat’a gidip Türkiye’yi Maliki’ye
şikayet eden mi dersiniz, Avrupa başkentlerine gidip kapı kapı dolaşarak kendi
Cumhurbaşkanını ve hükümetini şikayet eden mi dersiniz, Amerika Birleşik
Devletlerine gidip kapalı kapılar ardında içeriği açıklanmayan gündemlerle lobi
kuruluşlarını iç ve dış işlerimiz konusunda manipüle eden mi dersiniz, katil
Esad ve Diktatör Sisi’ye heyet gönderip bu alçaklardan bile medet umanlar mı
dersiniz, Türkiye’yi dünyaya şikayet eden “aydın bildirileri”
yayınlayan mankurtlar mı dersiniz tekmili birden bizim ülkemizin kaderi sanki.

Gerçekten
ülkemizin işi zor. İçimizdeki bunca mankurtlaşmış beyin fukarası varken, dıştan
gelen düşmanca tavır ve kumpasları doğal karşılamak lazım. Düşman düşmanlığını
yapacak, ama ya içimizdekiler..

Bu
ülke insanı, henüz İstiklal savaşını unutmadı ve unutmayacak. Torunları hala
aramızda yaşamakta olan o dönemin asilerinden bir örnek hatırlatmak isterim.
Dönemin şartları içinde “dağa çıkmış eşkıya”mız bile, vatan söz
konusu olduğunda, yönetenlerin yanında yer almasını bilecek kadar milli bir
şuura sahiptir. Tarihe merakı olanlar bilir; bizim efelerimizin,
zeybeklerimizin, aşiret beylerinin bir çok kolları “eşkıyalık”
diye nitelendirilen bir hayat tarzını yeğlemişken bile, ne zaman ülkenin birlik
ve dirliği tehlikeye düşmüşmüşse, her türlü “hesabı”nı geride
bırakmış/ertelemiş ve ülkenin milli kuvvetlerinin yanında yer almıştır.

Diyeceğim
o ki, yaşadığımız süreci değerlendirirken, siyaset aktörlerinin eylem ve söylemlerine,
akademisyen, entellektüel, gazeteci, aydın ve kanaat önderlerine duruşlarına;
hayatı nasıl değerlendirip yorumladıklarına alternatif açılardan bakmakta fayda
var. Gelinen noktada şunu gördük; bu milletin kültüründe ve ruhunda bulunan
geniş tolerans ve affedicilik hasleti bazı şeyleri hazmedemiyor ve affetmiyor;
kalleşliğin, şımarıklığın, yalancılığın, alçaklığın ve ihanetin bedelini er geç
ödetmesini biliyor ve ödetiyor.

 

Millet bu ihaneti gördü

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Giriş Yap

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!