Muvazzaf isyan mı, örtülü muhtıra mı?

Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm kurul ve kurumları ile devlet vatandaş ilişkilerini Anayasa’dan başlayıp aşağıya doğru kesiksiz bir zincir olarak kabul etmek ve onların gereklerine uymak hepimizin vatandaşlık ödevi. Ancak bu zincirin tüm halkalarını içimize sindirmek gibi duygu ve düşünce dünyamızın yansımalarını emir komuta mantığında özümseyip onlara biat etmek gibi bir zorunluluğumuz yoktur.

 

Bundan bir süre önce 29 Ekim Cumhuriyet resepsiyonunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Çankaya Köşkü’ndeki davetine Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının rest çektiğini, Başkomutan sıfatı taşıyan Cumhurbaşkanının bu davetinin biz siviller için “davet”, ancak kendi astları olan kuvvet komutanları için “emir” nitelikli olduğunu ve tekrarlamak gerekirse, kuvvet komutanları resepsiyona katılmamak suretiyle başkomutana karşı üstü örtülü bir isyanı başlatmış oldular. Bu durumu kayıtlara geçirme adına yazı konusu yapmış, okurlarımın dikkatinden kaçmışsa da onların hafızalarında uygun bir kayda katkıda bulunmak istemiştim. O olay elbetteki orada kalamazdı; bunun askeri terminoloji ile ifadelendirmek gerekirse bir “kurmay zeka” ürünü olduğu ortada. Bu “kurmay zeka”nın iflas mı isyan mı tartışmasını da mercek altına alıp değerlendirmelerimi buradan siz okurlarımla paylaşmıştım.

 

Burada bir virgülle ara verip bazı sivil odaklarda geliştirilmekte olan sinsi bir söylemin dışa yansımalarına da değinip konuya tekrar döneceğim. Notlarımda yanına ünlem işaretiyle unutulmamasını kendim için işaretlediğim konu; demokratik hayatımızın unsurlarından olan bir siyasi parti genel başkanının, -ki, geçmişteki tüm askeri atakların şu veya bu şekilde içinde, yanında, karşısında olmuş bir kişi olarak- olaya bakışını yansıtan demeci, gazetelere düşmüştü. O yaşlı, kurt ve kurnaz politikacı, Türk demokrasi hareketinin gelişiminden ziyade, onun çanına ot tıkayacak Ergenekon terör örgütü iddiası ile yargılaması devam eden yapılanmaya destek veren DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk.

 

Cindoruk, “Değerli ordu komutanlarımızın Cumhuriyet Resepsiyonu’na katılmayışları, basite alınacak bir olay değildir. Bu, sessiz bir direniştir. Ordu, bu yolla bir muhtıra vermiştir. ‘Kırmızı Kitap’taki irtica, Türkiye’de iktidar oldu. Bunu, algılamamız gerekir. Türk ordusunun bu işi sadece böyle bir eylemle sonuçlandıracağını, bitireceğini sanmıyorum. Bu kararı verirken, ardından yapılacak aşamaları da tespit etmiştir. Hükümetin de, bizlerin de, bu meseleye çok dikkatle eğilmemiz gerekir” diyordu. 

 

Bu iddiaya aradan geçen bir aya yakın zamana rağmen Genelkurmay Başkanı Org. Koşaner, bugüne kadar cevap vermedi.

Org. Koşaner’in, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle yayınladığı mesajında, “bütün değerleriyle, hukuk ve düşünce sistemiyle daima çağdaş bir kurum olan TSK’nin, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da hukuka saygılı olmaya devam edeceğini” belirtirken, “Ancak hukuka saygının herkes tarafından dikkate alınması gereken bir zorunluluk olduğu ve gerçek anlamda hukuk devleti olgusuyla çağdaş ve saygın bir toplum olunabileceği aşikârdır”  demişti. 

 

O mesajdan bugüne, TSK tarafından sessizce sürdürülen tavır en son geçen hafta Nato toplantısı için Lizbon’a giden Cumhurbaşkanı Gül’e karşı bir kez daha kendini gösterdi. Hükümet tarafından “büyük bir başarı” olarak sunulan NATO zirvesinde tam bir skandal yaşandığı ileri sürüldü. Skandalın ortaya çıkmaması için de olayın örtbas edilmeye çalışıldığı söyleniyor…

Basına yansıyan iddialara göre, Türkiye’nin NATO nezdindeki askeri temsilcisi Hava Korgeneral Mehmet Veysi Ağar’ın zirve için Lizbon’a giden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü karşılamadığı belirtildi.


NATO’daki en üst düzey Türk komutan olan Veysi Ağar’ın zirveden 2 gün önce Lizbon’a geldiği, kendisine “Cumhurbaşkanını karşılayacak mıyız?” diye sorulunca da “Ne karşılaması, zaten karısını da alıp gelmiş” dediği öne sürüldü. Diplomatik kaynaklar, Korg. Ağar’ın Lizbon Havaalanı’ndaki cumhurbaşkanını karşılama törenine katılmadığını doğrularken, komutanın Cumhurbaşkanı Gül ve eşi Hayrünnisa Gül’ü kaldıkları otelde de üniformasıyla karşılamadığı ifade ediliyor.

 

Lizbon’daki bu skandal, Korgeneral Aslan Güner’in, 3 yıl önce Hayrünnisa Gül’le tokalaşmamak için Esenboğa Havalimanı’ndaki karşılama töreninde protokol sırasından ayrılmasını hatırlattı. Genelkurmay Başkanlığı, olayın üzerinden 3 yıl geçtikten sonra, bir açıklama yaparak dönemin Ankara Garnizon Komutanı Korg. Aslan Güner’in amacının Cumhurbaşkanını protesto etmek değil, “Ankara Valisi ile sohbet ederken, tören yerine doğru hareket etmekten ibaret” olduğunu savunmuştu.

 

Kafamı kurcalayan sorular; DP Genel Başkanı Cindoruk’ un dediği gibi Ordu, 29 Ekim’de bu yolla bir muhtıra mı verdi? Muhtıra verdiyse, Org. Koşaner’in 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda yayınladığı mesajla verdiği “hukuka saygılı olmak”la bu Lizbon skandalını nasıl anlamak gerekir?

Muvazzaf isyan mı, örtülü muhtıra mı?

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Giriş Yap

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!