“Kişinin bildiği, karşısındakinin anladığı kadardır” Alim olsanız, molla
olsanız, ağzınızla kuş tutsanız, eğer hitap ettiğiniz topluluk anlamıyorsa,
anlamak istemiyorsa emekleriniz boşunadır. Alimliğiniz sökmez, sizin
alimliğiniz karşınızdakilerin anladığından ibarettir. Onun için fazla bilmeye
de gerek yok (!) Aksi halde bildiklerinizle amel etmezseniz, bilmeyene göre
vebaliniz, cezanız biraz daha fazla olacağa benzer kim bilir?

           
Hepimizin bildiği, dilimizde darb-ı mesel olan bir söz var “ayinesi iştir
kişinin, lafa bakılmaz” diye. Çok şeyler bilebilirsiniz, bilginiz vardır,
amenna, ama bildiklerinizi uygulamaya koymuyorsanız siz bir hiçsiniz. Ha bire
konuşuyorsanız, hele bir de dinlemeyi bilmiyorsanız kusura bakmayın ama boşuna
demiyeceğim ama boşa konuşuyorsunuz.

           
İstişare sünnettir, yapılması elzem bir husustur.Böylece ortak akıldan
faydalanma, akılları birleştirme şansını yakalarsınız ve büyük bir oranda
kararlarınız isabetli olur. Yalnız istişareyi istişare ettiğiniz konuyu
bilenlerle yapmalısınız. Aksi takdirde hep yazdığımız gibi cerrahın konusunu
ziraatçı ile istişare ederseniz adamın kolunu ağaç niyetine kesiverir. Ondan
sonra siz “ben istişare kararına uydum” diyemezsiniz. Deseniz de bu sizi temize
çıkarmaz, vebalden kurtarmaz.

           
Laf üretmek yerine iş üretmek lazım. Bir şeyi yapmaya niyetlenmeden, karar
vermeden önce araştırılmalı, soruşturulmalı, eksisi, artısı hesaplandıktan
sonra harekete geçilmelidir. Ben söyledim oldu, ben dedim uydu mantığı doğru
sonuca götürmez. Sabah kalktığınızda gömleğinizin bir düğmesini yanlış
iliklemişseniz akşama kadar, gömleğinizi çıkarana kadar iki yakanız bir araya
gelmez. Siz siz olun gömleğinizin ilk düğmesine çok dikkat edin ve yanlış
iliklemeyin.

           
Allah dostlarından biri sofileri ile bir yolculuk yapmaktadır. Sofisi sorar
“Kurban der. Ben namaz kılarken kalbime hiç vesvese gelmiyor, namazımı
vesvesesiz eda ediyorum.Ne buyurursunuz?” Allah dostunun cevabı nettir: “Bir
çölde yolculuk yapanların iki tane kulübe çıksa karşılarına. Birisinde altın
dolu, birisi de bomboş. Yolcular hangisine hücum eder?” Sofi anlayacağını
anlamıştır. İş yapan, hizmet edenler de aynen çöldeki altın dolu kulübe
gibidir. Hücum edecekler, saldıracaklar, iftira edecekler ama hizmet ehilleri
aldırmadan yollarına devam edecekler.

           
Önemli olan boş teneke gibi tangırdamak değil, laf yerine iş üretmek, gerekeni
gerektiği kadar, gereken zamanda yapmak gerekir. Şimdi kendimizi bir kontrol
edelim isterseniz. Acaba boş tenekeler gibi tangırdıyor muyuz, iş yerine laf mı
üretiyoruz, istişareye uyuyor muyuz, istişare ederken, karar verirken
bilenlerle mi istişare ediyoruz? Kararlarımız ne derecede isabetli? Bu günlük
de bu kadar, hoşça kalın.

TENEKE TANGIRTILARI

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Giriş Yap

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!