MEHMET AKİF VE İSTİKLÂL (3)

Ailemle birlikte Ankara Ulustayım. İlk önce eski Meclis binasını geziyor oradan Atatürk Anıtı’nın önünden Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerini ziyaret ediyoruz. Biraz daha yukarı Ankaranın Hamamönü mevkiine doğru çıkıp asıl konumuz olan Mehmet Akif’in İstiklal Marşımızı yazdığı Tacettin Dergahını ziyaret ediyoruz. Mehmet Akif Ersoy, İstanbulun işgalinden sonra aldığı davet üzerine Milli Mücadeleye katılmak üzere Ankaraya gelmişti. Kendisini çok seven Taceddin-i Veli Camii imamı Tevfik hoca kendisini karşılamış, şehirde kiralık ev bulmanın oldukça zor olduğu o dönemde külliyede yer alan bu yapıyı kendisine tahsis etmişti. Mehmet Akif, TBMM Burdur Milletvekili olduğu yıllarda günlerini Camii külliyesinin içindeki bu mütevazi evde geçirdi. Daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi Akif, bir ulusal marş yazılması için açılan yarışmaya para ödülü olduğu için başlangıçta katılmamıştı. Yarışmaya katılan şiirlerin hiçbirisi uygun nitelikte bulunmayınca dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey, Akifin arkadaşı dönemin Balıkesir Milletvekili Hasan Basri Beyden marş yazma konusunda Mehmet Akifi ikna etmesini rica etti. Akif, bu ısrarlar üzerine İstiklal Marşını bu evde yazmaya başladı. Hatta gece gelen ilhamı kaçırmamak için bazı dörtlükleri mum ışığında dergahın duvarlarına kazıdığı anlatılır. Şair, meşhur Bülbül şiirini de bu evde yazmıştır.
Akif, toplumun içinde bulunduğu cehaletten, ilim ve fenden uzak kalışından o kadar çok rahatsızdır ki şiirlerinde bunu sık sık dile getirmektedir. Avrupada gelişmekte olan ilim ve fen konusunda gençlerimizin tahsiline çok büyük önem vermekte ama bunu yaparken bizi biz yapan değerlerimizden kopmama gayretini göstermemizde sıkı sıkı tembih etmektedir. Çünki Avrupanın gerçek yüzünü sömürgeci ve insanı insan yapan manevi değerlerden çok uzak olduğunu iyi bilmektedir.
Örneğin bir şiirinden aldığımız şu mısralarında gelecek nesillere çok büyük nasihatler vermektedir.

“Bu cihetten, hani hiç yılmasın oğlum gözünüz, sade garbın yalınız ilmine dönsün yüzünüz
O çocuklarla beraber gece gündüz didinin
Giden üç yüz senelik ilmi tez elden edinin
Fen diyarında sızan namutenahi pınarı,
Hem için, hem getirin yurda o nafii suları
Aynı membaları ihya için artık burada
Kafanız işlesin, oğlum, kanal olsun arada”

Akifin deyişiyle bu ümmet cehle batmış, kudreti günden güne felç olmuş ve öyle bir düşüş düşmüştür ki “Garbın emriyle yatıp kalkmaya artık mahkum” haldedir.
Akif, bütün bu olan bitenler karşısında çaresizliğe düşülmemesini de ” Yılmasın oğlum, gözünüz” ifadesiyle verdikten sonra garbın nesine imrenmemiz ve nesini almamız gerektiğini de “Sade Garbın yalnız ilmine dönsün yüzünüz” mısralari ile sunmaktadır. Ama maalesef genellikle bizler ilim ve fenden ziyade noel kutlamaları vesayre bizden çok uzak kültür ve yaşam şekillerini de almışızdır.
Akif, yine şiirinin şu bölümlerinde konumuza çok güzel açıklık getirmektedir:
“Sonra zenginlerimiz, haydi gidin, fen getirin
Diye, her isteyenin şahsına bilmem kaç bin
Rütbe tahsis ile sevk eylediler Avrupaya
Pek fedakar idi hemşehrilerim doğrusu ya
Bu giden kafileden bir çoğu cidden tahsil
Ederek döndü. Fakat geldi ki üç beşte sefil
Gönderenler ne pişman oluyorlar şimdi.
Bekleyip durduğumuz züppelerin tavrı nedir
Geldi bir tanesi akşam, hezeyanlar kustu
Dövüyordum bereket versin edepsiz sustu
Bir selamet yolu varmış… O da neymiş mutlak
Dini kökten kazımak, sonra evet Ruslaşmak
O zaman iş bitecekmiş
O zaman kızlarımız şu tutundukları gayet kaba pek manasız
Örtüden sıyrılacak… sonrada erkeklerden
Analık ilmini tahsil edecekmiş… Zaten,
Müslümanlar o sebepten bu sefaletteymiş
Kızımın iffeti batmakta rezilin gözüne…
Acırım tükrüğe billahi tükürsem yüzüne…

Bir çok konuya hakim böyle bir büyük şairin hayatından kesitler sunmak elbette zor oluyor. O, sadece bir şair değil zamanına ışık tutmuş bir münevver ve vatan aşığı büyük bir muallimdir.
Özellikle insanlığıyla öne çıkan ve hem İstiklal Marşı yarışması para ödülünü almayarak hem de bu şiirinden elde etmemek için İstiklal Marşı şiirini Safahat kitabının içine almayan Mehmet Akifin Çanakkale Şehitlerine yazdığı şiirden küçük bir parça ile yazımıza son verelim…
“Eski dünya, yeni dünya, bütün akvamı beşer
Kaynıyor kum gibi tufan gibi mahşer mahşer
Kimi hindu kimi yamyam kimi bilmem ne bela
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına
…..
Asımın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek
İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber
Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber..”
Teoman Hakan Evlioğlu

MEHMET AKİF VE İSTİKLÂL (3)

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Giriş Yap

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!