Kalplere atılan çizgilerin bir ömür
silinmesi mümkün değildir. Bu gerçeğin farkında olanlar en yakınındakinden en
uzakta olana; yanından yolcu geçene bile iyi davranmayı, tatlı dille konuşmayı
güzel ahlâk gereği bilmişlerdir. Onlar ki sadece insana değil toprağa, kuşa,
ağaca, hayvana… yanı başında, uzağında hayatına dahil olan ne varsa her şeye
merhamet etmeyi var olmanın bir gereği bilmişler. Bu davranış biçimini, gönül
yüceliğinin özgeliğini herhangi bir okulda öğrenmemişler. Adeta gizli bir el
tarafından bu güzel hasletler fıtratlarına zerk edilmiş.

Geniş
aile küçülüp “çekirdek” oluverdi. O çekirdek düştüğü toprakta bir daha
yeşermedi. Ne yitip kayboldu, ne de bir daha eski haline dönebildi. Geniş
avluların yerini insanın bedeninden çok, ruhunu sıkan balkonlar aldı. Çocuklar
oyunlarını uzak köy yerlerinde unuttu. Çiçek, ağaç, kuş türleri artık internet
sayfalarından ve kitaplardan öğrenilir oldu.

Huzurun
yirmi dört saat nabzının vurduğu günler çok uzaklarda kaldı. Gül ve karanfil
kokulu bahçeleri dikenler ve ısırganlar doldurdu. Güneş sıcak aydınlığını
yıldızların ötesine taşıdı. Gidiş ve dönüş izlerinin patikalardaki derinliği
yıllar içinde kayboldu. Ayrık otlarının kapattığı yollar geçit vermiyor
yolcularına. Gönülden gönüle kurulan köprüler heder olduğu gibi, bir selam için
kalkan eller de iki yanda taş kesildi.

Toprağa
bastıkça ayaklar ve bir de gökyüzüne uzandıkça bakışlar, en derinden hissederek
soluklardı hayatı. Tarla kuşlarının yorgun yüzlere armağan ötüşleri, alınlardan
silip alırdı toprağa düşenlerden arta kalan terleri. Eşikte bekleyenler,
beklenene bir karanfil kokusuyla uçardı da kapılardan, pencerelerden yıldızlar
dolardı. Rüyalarında bile huzurun kalbine dokunurdu sabaha kadar rüzgârın
saçlarını okşadığı kiremitler altında mütebbessim yüzleriyle uykuya dalanlar.
Dolunay yüzlü çocuklara en güzel ninniyi, açık kalan bir pencerenin kanadındaki
paslı menteşe ya da gecenin karanlığında sevdalı bir salınışla gecenin hüznüne
eğilen ağaçlar söylerdi.

Bütün
bahçeler tarumar olmuş, koklanacak bir gül kalmamış değil elbet. Bir ısırgan
dahi olsa dokununca elimizi sızlatan; canımızı acıtandır iç geçirişler,
serzenişler. Gönlün, güllerin olduğu yerde, ayrıkların, ısırganların
bulunmasına tahammülü olmaz çünkü. O ki, yaratılışı gereği her zaman güzeli ve
iyiyi isteyendir. Onun sesinin izinden yürümek de, güzel olana varma
heyecanıyla kanat takmaktır.

Mazi
ve çocukluk kimileri için sızısı dinmeyen bir yara, kimileri için de bir masal
ülkesi, bir sığınak… Ömrün her safhasında yeniden dönülen, yeni baştan yaşanan
mutlu çocukluklardır. Yetişkinler içindeki çocuğu yaşattıkça, hayat yolculuğunu
onunla el ele tutuşarak yürüdükçe, mutluluğu da yanlarında götürürler misafiri
oldukları yıllara. Hayat devam ederken en güçlü damarıyla beslenme kaynağıdır
çocukluk. Çocukluğunun gülen yüzünü isli aynalarda kaybedenler için de o güzel
yılların bir anlamı yoktur. Yaşar sadece, yaşadığını zanneder. Hoşça kalın

GEÇMİŞE ÖZLEM

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

deneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - sahabet giriş - Aviator oynadeneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - sahabet giriş - Aviator oyna