Öyle taşlar vardır ki, bağrından ırmaklar çağlar. Rahmet olur, bereket olur, susuzluğa hayat olur. Öyle taşlar vardır ki, çatlar da içinden sular akar, insanlığa umut olur. Kimi taşlar direnmez, sertliği bırakır ve suyun akışına izin verir. Bir de öylesi vardır ki, Allah korkusundan yuvarlanıp düşer; her şeyin sahibine boyun eğer de dua ve gözyaşı olur. Böylelikle bize bir şeyler anlatır.
Taşın çatladığı, içinden suların aktığı, Rabbinden korkup yuvarlandığı bir dünyada insan kalbi nasıl olur da bu kadar katılaşır? Belki de susuzluğumuzu başka yerlerde aramaktan, nefsimizin putlarına taptığımızdan, hakikatin ırmaklarında yüzemiyoruz. Bu katılaşma öyle ki ne sevgiye ne merhamete ne de hakikatin nuruna karşı bir damla yumuşaklık barındırıyor. Sanki içimiz taş kesilmiş de oraya ne bir söz ne bir bakış ne de bir dua işlemez olmuş. Böylesi, insanlık adına gerçekten acı verici değil midir?
Dünya coğrafyasında yaşanan savaşlar ve zulümlere bakın. Kendi çevremizdeki kıskançlık ve hasetlere bakın. İş ortamlarındaki ayak oyunlarını hatırlayın. İşte o zaman ‘insanın en büyük düşmanı kendi yüreği olmuş’ demekten geri duramıyoruz. Taşlaşmış kalpler hiçbir yerinden su sızdırmıyor. Ne bir gözyaşı akıyor, ne bir pişmanlık damlası. Bir rahmet ışığı doğmuyor böylesi yüreklerden. İyilik karşısında taştan daha sert, çıkarcılık karşısında sudan daha akıcı ve şekil alıcı. Gaddar, zalim, bencil ve nankör! Sanki mühürlenmiş karanlık bir oda gibi. Hiçbir söz, hiçbir dua, hiçbir haykırış o kapıyı aralamaya yetmiyor…
Bu durumumuzu da sorgulamıyoruz. ‘Yaşanmışlıklar, hüsranlar, unutulmuş hayaller ve incinmiş duygular biriktirdik’ deyip mazeretlerin arkasına sığınıyoruz. Her geçen zamanda kıpır kıpır atan yüreklerimiz ağırlaşıyor. Çeperleri kalınlaşırken gözlerimiz artık eskisi gibi parlamıyor. Sevgiyle çarpan kalplerimiz, hayatın ağırlığını hissettikçe adeta içe kapanmış. Kendini korumak için etrafına duvarlar örmüş. Bu duvarlar sayesinde dış dünyadan korunacağım derken içindeki rahmetten de uzaklaşmış.
Kitabı Keriminde Yüce Rabbimiz bu hali ne de güzel özetliyor: “Sonra kalpleriniz katılaştı da taş gibi, hatta taştan da katı kesildi…” (Bakara Suresi:74)
Oysa Rabbimizin kelamı, katılaşan kalpleri yumuşatmak için indirilmiş bir rahmettir. Bir damla su misali, toprağa düşen yağmur gibi. O kelamın serinliği, bu ayetlerin titremesi yüreğimize değseydi; taş kesilen kalpler bile yeşerirdi. İşte tam da bu yüzden ayetteki ilahi uyarı içimize düşen bir yıldırım gibi olmalı. Kalbimizin taş kesilmesinden korkmalı, Rabbimizin rahmetini çağırmalı, O’ndan içimize bir serinlik ve terbiye istemeliyiz. Çünkü O’nun sözü, sözlerin en yücesidir; çünkü O’nun rahmeti, en katı kalbi bile yeşerten bir bahardır…
Peki sizin tercihiniz hangisi? Nasıl bir kalbe sahip olmak için koşu yapıyorsunuz…
Yorumlar kapalı.