Neleri yıktık, neleri inşa ettik?

Yeni Cumhuriyetin temel paradigması ne idi?

 

“Sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış,    kederde ve kıvançta birleşmiş tek yürek bir kitle” yaratmaktı. TESEV’in İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Füsun Üstel ve Doç. Dr. Birol Caymaz’a yaptırıp Nisan 2009’da yayınladığı “SEÇKİNLER VE SOSYAL MESAFE” araştırması, Cumhuriyetin bu paradigmasında bir arpa boyu yol alınamadığının, bu anlayışın içi doldurulamayan kof bir hamasetten öteye gidemediğinin en açık delili. Çıplak    gözle bile görülebilen sınıf ayrımının üstünü nasıl örtmeye çalışırsak çalışalım, Cumhuriyet projesindeki toplum dokusunun can verecek ilmiklerin ortak paydalarının yerli yerine oturtulamadığı gerçeğini örtmeye çalışmakla bir asra yakın zaman kaybını artık itiraf zamanı.

Gelinen noktada Aydın yabancılaşmasından mı bahsedelim, Aydın yozlaşmasından mı, yoksa Aydın ihanetinden mi? Doğrusu bunları birbirinden ayrı düşünmek ve öyle bir algı oluşturmak, düşülecek en temel yanılgıların başında gelir.

 

Düşünürlerin romancı, romancıların düşünür zannedildiği ya da öyle empoze edildiği bir garip dönem

Batı klasikleri, aydınlanmanın tek referans kaynağı olarak mı algılanmalı? Bu doğru dürüst tartışılmadan, genç kuşaklara sunuldu.

 

Şiirde, romanda, sanatta, siyasette yeni bir kuşağın doğum sancılarını yaşıyoruz. Belki burada siyasetin daha belirgin olarak öne çıktığı söylenebilir. Siyasetin daha ağırlıklı olarak gündeme oturması ya da gündemi belirleyici yapısı, diğer dinamikleri belki gölgeliyor ama o sürecin kendi içinde kazandığı kapalı ivmeyi görmemezlikten gelemeyiz.

 

Abdullah Cevdet, damızlık erkek istiyor. Tevfik Fikret, terörist hainlere methiyeler düzüyor. Nazım Hikmet ihanetin zirve ismi. Yakup Kadri kimdir desem, günümüz insanlarının kahir ekseriyeti Onun bir romancı olduğunu hatırlayacaklardır. Oysa O, Cumhuriyetin muannit bir ideologu idi.

 

Sezai Karakoç, İsmet Özel, Nurettin Topçu, Erol Güngör, Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal, Peyami Safa, Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Zarifoğlu.

 

Hep bir “öncü kuşaklar” çatışmasına kurban edilmiş çekişmelerle, birbirlerini dinlemeden/anlamadan kendi kendilerinin topuğuna ateş ederek Aşil’in tarihi dramını tekrar tekrar yaşama yanılgısına düşmüşlerdir.

 

Medeniyetin menşei, din olmak zorunda değil belki. Ancak bu toprakların Pagan dönem de dahil kadim zamanlardan beri doğurduğu tüm medeniyetlerin referansı din olmuştur.

 

Cami-Kilise-Havra ayrışmasında Kilise medeniyetinin acımasızlığı, hiçbir şekilde aklanamayacak o kadar çok karanlık safhalara sahip ki, son dönem insan haklarına dönüşün temelinde yaşanan o acımasız “günahkar dönem anlayış”larının katkısı, bugün “batı medeniyeti” denen olgunun itici gücü olmuştur.

İskenderiye kütüphanelerini yakan zihniyetle, Moğolların Bağdat Kütüphanelerine saldırılar ve ABD’nin 21.yüzyılda Bağdat Müzelerine saldırıları arasında ne far vardır sorusunu cevaplamadan bazı şeyleri açıklamak belki de mümkün olmayacaktır.

 

Kendi ülkülerine sahip çıkma adına öncü bir misyonun aktivist ismi Mehmet Akif, genç kuşaklarca sadece sıradan bir şair olarak algılandı, hakeza Necip Fazıl da öyle. Oysa bunlar yeniden bir medeniyet inşa etmenin kaldırım taşlarını döşeyen çilekeş tefekkürün aksiyonerleri olan düşünce adamlarıydı.

 

Şehirleşmenin, sanayileşmenin, yabancılaşmanın, değişimin, dönüşümün, gettolardan varoşlara, varoşlardan çarşılara akarken bir medeniyet sendromunun tüm bunalımlarına da göğüs germek zorunda kaldılar.

 

Osmanlının tarih sahnesinden silinmesinde en büyük etkiyi doğrudan ve dolaylı kumpaslarla temin eden Almanya, aradan geçen yüzyıllık bir fetret devrinden sonra Osmanlı Mirasını sahiplenmek isteyen başta hükümet olmak üzere her türlü girişimi daha doğarken prematüre bir doğum olması için verdiği suni sancılarla bünyeyi zehirlemeyi değişmez hedefleri arasında muhafaza etmektedir. Almanya’nın önde gelen siyasi dergilerinden “Der Spiegel”, Türkiye’nin AB’nin tutumuna öfkelenerek, doğu ve güneydoğudaki komşularına yöneldiğini ve bölgesinde önemli bir güç haline geldiğini ciddi ciddi sorgulayıp “Osmanlının Dönüşü” başlığıyla yayımlar yapması boşuna değil. Türkiye’nin bölgesinde güçlenmesinin Avrupa için iyi olup olmadığı sorgulanırken Türkiye’nin vardığı son konumundaki vizyonun “Türkiye AB’ye kızdı bölgesel güç oluyor” mantalitesine oturtularak irdelenmesi, kazanılan ivmenin AB’yi düşündürmesi ve gerekli önlemlerin(!) alınması ile bu yükseliş olgusunun durdurulması, durdurulamazsa, AB yararına manipüle edilmesine dönük teoriler geliştirdikleri açık açık yazıp çiziyorlar.

Yas Bitti Sıra Mirasta !

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

deneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - sahabet giriş - Aviator oynadeneme bonusu veren siteler -
deneme bonusu veren siteler
- Goley90 - tiktok takipçi satın al - instagram likes - istanbul escort - mecidiyeköy escort - bakırköy escort - postegro - istanbul escort - Baywin - sahabet giriş - Aviator oyna